Bavyera Bölgesi’nin başkenti Münih kültür ve sanatın büyüleyici dansına ev sahipliği yapıyor. Dünya standartlarındaki sanat galerileri ve müzeleri, rengarenk pazar yerleri, gotik mimariden esintiler sunan kiliseleri ve özenle korunan tabiat güzellikleriyle Münih, tam anlamıyla örnek bir şehir.
Bu her açıdan özel şehri ziyaret ettiğinde Marienplatz’tan Münih Alman Müzesi’ne, Allianz Arena’dan İngiliz Bahçesi’ne kadar çok sayıda destinasyonu gezi listene dahil edebilirsin. Gezi rotanı oluşturmadan önce Münih’e gideceklerin en çok merak ettiği birkaç soruyu senin için yanıtladık.
Münih’i tam olarak keşfetmek için en az 4 gününü ayırmanı öneriyoruz.
Kış aylarının soğuk geçtiği Münih’te, şehrin keyfini çıkarmak ve doyasıya gezmek istiyorsan mayıs-eylül arasındaki ayları seçmeni öneriyoruz.
ilk olarak gezmen gereken yerler Münih merkezde bulunduğu için yürüyerek buraları keşfedebilirsin. Münih merkeze yakın yerleri ise toplu taşıma kullanarak kolayca gezebilirsin.
Münih şehrine turist olarak gelen pek çok kişinin yolu mutlaka Marienplatz ya da bir başka deyişle Marien Meydanı’ndan geçiyor. Günün tüm saatlerinde hareketini kaybetmeyen bu popüler meydan, şehrin bir anlamda sembol destinasyonlarından biri durumunda.
Geçmiş dönemlerde idamların gerçekleştiği Marienplatz, günümüzde mağazalar, tarihi binalar, alışveriş yerleri ve kafelerle çevrili. Dünyanın en yaşanabilir şehirlerden biri olarak görülen Münih’in merkezindeki meydanın ismi, Mariensäule Sütunu’nda geliyor. Münih’in tarihi belediye binasını da içinde barındıran Marienplatz’ın geçmişi 12. yüzyıla kadar uzanıyor.
Bir diğer ismi Residenz olan Nymphemburg Sarayı, Eski Münih bölgesinde konumlanıyor. Bavyera Monarşi Dönemi içerisinde kraliyet üyelerinin pek çoğunun bu sarayda yaşadığı biliniyor. Ayrıca iç dekorasyon açısından Avrupa’nın en etkileyici müzelerinden biri de bizzat sarayın içerisinde yer alıyor. 1385 senesinde oluşturulan sarayın büyük bahçesi dışında 10 ayrı avlusu bulunuyor. Bu arada müze alanında toplamda 135 tane oda söz konusu.
Barok mimarinin ön planda olduğu saray, senede yaklaşık 300 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Eşi pek görülmemiş bir büyüklüğe sahip olan Nymphemburg Sarayı’nın belli bölümleri 2. Dünya Savaşı esnasında ciddi ölçüde zarar görmüş. 200 hektarlık alanda yer alan Nymphemburg Sarayı’nı ziyaret ederek hem bu ihtişamlı sarayın mimarisini yerinde inceleyebilir hem de içerisinde yer alan müzelerde vakit geçirebilirsin.
Kişi başı 11 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 09.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Münih’in en ünlü müzelerinden biri olan Deutches Müzesi, Almanya’nın tarihine önemli ölçüde ışık tutuyor. Temel olarak bir bilim müzesi olarak geçen Deutches Müzesi, teknolojiden denizcilik tarihine, yazılımdan astrolojiye kadar pek çok alana eğiliyor. Bu kapsamlı müzenin çocuklar için de oldukça yararlı olduğunu vurgulamalıyız.
Müzeyi keşfettiğinde Almanya’nın özellikle de geçtiğimiz yüzyıldaki muazzam gelişimine yakından tanıklık edebilirsin. Münih Alman Müzesi, bir sene içerisinde ortalama 1.5 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor. Bu arada Deutches Müzesi’nde sene boyunca deneysel atölyeler oluşturuluyor. Müzenin temelleri, mimar Oscar von Miller tarafından 1903 senesinde atılmış. Fakat Münih’in en büyük müzesi, planlanan tarihten tam 22 sene sonra açılabilmiş.
Kişi başı 14 Euro
6 yaşından çocuklar ücretsiz
Açık olduğu saatler
Her gün 09.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Bayern Münih, hiç şüphesiz Avrupa’nın en büyük futbol kulüplerinden biri olarak kabul ediliyor. Tarihinde sayısız başarıları bulunan bu özel kulübün dünya genelinde milyonlarca taraftarı bulunuyor. Kulüp yönetimi bu ilgiye yanıt vermek adına stadyumu ziyaretçilerle buluşturuyor. Şehrin Schwabing – Freimann bölgesinde yer alan devasa stadyumun inşasına 1997 senesinde başlanmış. Yapımı 5 senenin sonunda tamamlanan Allianz Arena’da Bayern dışında 1860 Münih takımı da oynayabiliyor.
Şampiyonlar Ligi ve Bundesliga maçları dışında Dünya Kupası gibi üst düzey bir organizasyonda da kullanılan arena, tam 340 milyon Euro’luk bir maliyete sahip. Stadyumun toplam seyirci kapasitesi 70 bin civarında. UEFA, Münih’in bu dünyaca ünlü mabedini 5 yıldızlı stadyumlar arasında gösteriyor. Buraya gelerek kulübün başarılarını yansıtan müze bölümünü ve stadyum alanını ziyaret edebilirsin.
Kişi başı 20 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Açık hava çiftçi marketi olarak tanımlanan Viktualienmarkt, turistlerin özel olarak ilgisini çeken bir yer. Toplamda 140 ayrı standın olduğu Viktualienmarkt’ta genellikle taze sebze ve meyveler ön plana çıkıyor. Pazar oldukça modern bir görünüme sahip olsa da kökeni 1800’lü yıllara dek uzanıyor.
Meyve ve sebzelerin dışında burada pastane mamullerinden çiçeklere, ilginç baharatlardan et ürünlerine pek çok ürünle karşılaşabilirsin. Pazar alanı toplamda 22 bin metrekarelik büyük bir alana yayılıyor. Noel benzeri özel dönemlerde pazarın anormal bir kalabalığa sahip olduğunu belirtelim. Pazartesi günleri ise bazı tezgâhlar boş olabiliyor.
Sadece Münih şehrinin değil aynı zamanda tüm Avrupa’nın en önemli müzeleri arasında gösterilen Pinakothek der Moderne, 4 ayrı sergi alanına sahip. Yapım süreci 7 yıldan fazla süren Pinakothek der Moderne, 2002 senesinden bu yana ziyaretçileri ile buluşuyor.
Müze açılışının bu kadar uzun sürmesi, ülke içerisinde yapılan itirazlar ve bürokratik engellerden kaynaklanmış. Tasarımında Alman mimar Stephan Braunfels’in imzası olan müze, 21 bin metrekarelik bir alanda hizmet veriyor. Pinakothek der Moderne’nin 4 temel koleksiyonu Tasarım, Mimari, Grafik ve Sanat olarak adlandırılıyor.
Kişi başı 12 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Geçmiş dönemlerde Wittelsbach ailesine ev sahipliği yapan Residenz Munchen, oldukça gösterişli ve abartılı odalarıyla o dönemli yaklaşımlara ayna tutuyor. Müzede bulunan porselen ya da tablolarda da benzer gösterişe rastlamak mümkün. Residenz Munchen’i yaz aylarında ziyaret edersen bahçe alanında çeşitli etkinliklere ya da konserlere denk gelmen olağan. Müzede bulunan bazı eserler, Orta Çağ’dan miras kalmış durumda.
İkinci Dünya Savaşı esnasında müze binası ağır şekilde hasar alsa da daha sonradan başarılı bir şekilde onarılmış. Müzede eski kraliyet koleksiyonlarına ya da oda süslemelerine yakından bakma şansı bulabilirsin. Müzenin yer aldığı sarayda Barok, Rokoko ve Rönesans mimarisinden esintiler söz konusu. Bu arada Residenz Munchen ülkenin en geniş şehir içi sarayı olarak geçiyor.
Kişi başı 9 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 09.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
İnsanlık tarihinin en trajik dönemlerinden birine tanıklık etmiş olan Dachau Toplama Kampı, Münih şehrinin dışında konumlanıyor. Şehirde o dönemlerde kullanılan çok sayıda toplama kampı olsa da bunlar arasında Dachau Toplama Kampı biraz daha meşhur. Günümüzde müzeye dönüştürülen Dachau Toplama Kampı, 1933-145 yılları arasında aktif şekilde kullanılmış. Ücretsiz bir şekilde ziyaret edilebilen kamp alanı, şehir merkezine 18 km uzaklıkta.
Ücretsiz
Açık olduğu saatler
Her gün 09.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Şehrin en köklü galerileri arasında olan Alte Pinakothek, Münih gezi listende mutlaka yer almalı. Ağırlıklı olarak Avrupalı sanatçıların eserlerini bünyesinde barındıran galeride 19 sergi odası bulunuyor. 7 binin üzerinde eserin ziyaretçilerle buluştuğu Alte Pinakothek, özellikle 14 ila 18’inci yüzyıl arasındaki döneme odaklanıyor.
Albrecht Dürer’den da Vinci’ye pek çok sanatçını tabloları müze içerisinde kendine yer buluyor. Bu arada Alte Pinakothek’e ev sahipliği yapan bina 1836 senesinde inşa edilmiş. Sanata düşkünlüğü ile bilinen Bavyera Kralı I. Ludwig’in galerinin açılışında etkisi oldukça büyük olmuş. 47 ayrı odası bulunan galeri, Kunstareal bölgesinde konumlanıyor.
Kişi başı 8 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Almanya’nın ilk Rönesans kiliseleri arasında bulunan St. Michael Kilisesi, özellikle büyüklüğü ve mimarisindeki ayrıntılarla dikkat çekiyor. Yapımı 1597 senesinde tamamlanan St. Michael Kilisesi’nin hemen ön tarafında oldukça ilgi uyandıran heykeller söz konusu. Özellikle kilisenin iki ana giriş kapısının hemen ortasında yer alan Mikail heykeli, biraz daha öne çıkıyor.
Dini mekanın yapımında Bavyera Dükü V. Wilhelm’in imzası söz konusu. Ülkenin en büyük Rönesans kilisesi olarak kabul edilen St. Michael Kilisesi’nin tavan bölümünde ve sütunlarında altın rengi süslemeler yer alıyor. Bu arada günümüzde kilisenin mahzen alanları da sorunsuz şekilde ziyaret edilebiliyor.
Dor sütunları ile dikkat çeken Ruhmeshalle, Münih’in bir diğer popüler müzesi durumunda. Bölgede Hall of Fame ismiyle de bilinen müzeye ev sahipliği yapan bina, Bavyera Kralı 1. Ludwig’e yönelik olarak tasarlanmış.
Bavyera heykeliyle beraber 1853 senesinde yapımı tamamlanan binada Leo von Klenze’in imzası söz konusu. Müzede ağırlıklı olarak Bavyeralı ünlü isimlerin ya da sanatçıların büstleri bulunuyor. Duvara asılı biçimde sergilenen bu büyük büstlerin sayısı son çalışmalardan sonra 67’den 92’ye yükseltilmiş.
Kişi başı 5 Euro
18 yaşından küçükler ücretsiz
Açık olduğu saatler
Her gün 09.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Münih denildiği zaman akla gelen ilk unsurlardan biri de her sene düzenli olarak organize edilen ve tüm Avrupa’dan milyonlarca bira tutkununu bölgeye çeken Oktoberfest geliyor. Ünlü bira festivali, her sene ortalama 6 milyon civarında katılımcı ile düzenleniyor. Avrupa’nın en katılımcı festivallerinden biri olan Oktoberfest, 2 hafta sürüyor. Festivalin organize edildiği dönemlerde otellerde konaklayacak yer bulmak oldukça zor oluyor.
1810 senesinden bu yana müthiş bir gelenek olarak varlığını sürdüren festivalde bira tadımı yapabilirsin. Oktoberfest, adından da anlaşılacağı üzere her sene eylül ve ekim ayı içerisinde düzenleniyor. Çadırların, yeme içme alanlarının ve lunapark alanlarının yer aldığı festival bölgesi, toplamda 420 bin metrekarelik bir alana yayılıyor.
Münih'in en büyük ikinci meydanı olarak öne çıkan Karlsplatz, hem alışveriş hem de buz pateni meraklıları için son derece cazip bir bölge. Meydanın çevresi, Münih’in en popüler alışveriş mağazalarıyla çevrilmiş durumda. Meydandan alışveriş yapılan mağazalara geçmek adına Karlstor adı verilen meşhur şehir kapısından yararlanmalısın.
Yapımı 1347 senesinde tamamlanan kapı, günümüze başarılı bir şekilde ulaşabilmiş. Münih’e kasım ve ocak ayları arasında gidersen, yılın sadece bu dönemlerinde aktif olan buz pistini de ziyaret edebilirsin. Bu arada U-Bahn ve s-Bahn metro istasyonlarının hemen meydanın yanında bulunması, buraya olan ulaşımı da kolaylaştırıyor.
Münih’in en önemli kültürel miraslarından biri olan Bavarian State Library, 10 milyonu aşan kitap koleksiyonuyla ziyaretçilerini büyülüyor. Kıtanın en büyük kütüphaneleri arasında gösterilen Bavarian State Library, son derece etkileyici el yazması koleksiyonlara sahip. Kütüphanenin üst katına çıktığında burada daha çok çizim, tablo ya da resim sergileri/atölyeleri ile karşılaşabilirsin.
Huzurun ve sessizliğin hakim olduğu Bavarian State Library’nin tarihi 16’ncı yüzyıla dek uzanıyor. Kültürden bilime teknolojiden araştırmaya dek kadar farklı konu başlıklarına ayrılan kitapların bazılarını ödünç olarak almak mümkün. Fakat kimi özel koleksiyonlar, kütüphane üyeleri tarafından dışarı çıkarılamıyor.
Münih’in Avrupa’nın müze açısından en zengin şehirlerinden biri olduğunun altını çizmeliyiz. Şehirde yer alan sayısız müzeden biri olan German Hunting and Fishing Museum, 1966 yılından bu yana hizmet veriyor.
Geleneksel av malzemeleri, silahlar, el çizimi tablolar, grafik ve tablolar ya da özel olarak doldurulmuş hayvanlar sergileniyor. Müzenin sergi alanı toplamda 3 bin metrekarelik bir alanı kaplıyor. German Hunting and Fishing Museum içinde doldurulmuş hayvan sayısı ise 500’ün üzerinde.
Kişi başı 3 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 09.30 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Çağdaş sanat tutkunlarını bir araya getiren Neue Pinakothek, şehrin diğer popüler müzelerine de mesafe olarak oldukça yakın. Bu durum, gün boyunca kapsamlı bir müze turu yapmak isteyenler için avantajlı bir durum yaratıyor.
Genel olarak 1800 ve 1900’lü yılların sanat anlayışına odaklanan Neue Pinakothek; Monet’den Van Gogh’a pek çok sanatçının eserine yer veriyor. Müze içerisinde bilhassa Van Gogh’un “Ayçiçekleri” isimli çalışması farklı bir ilgi görüyor. Burada toplamda 400’den fazla eser ve 50 kadar heykelle karşılaşabilirsin.
Kişi başı 12 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Dilimize “Belediye Binası” olarak çevrilebilen Neues Rathaus, tarihi kimliği ve ihtişamlıyla göz dolduruyor. Marienplatz Meydanı’na oldukça yakın bir konumda bulunan binanın 1867 ile 1909 yılları arasında tamamlandığı biliniyor. 19’uncu yüzyılın mimari etkilerinin görülebileceği Neues Rathaus, yaklaşık 85 metreye ulaşan bir kuleye sahip.
Gotik tarzda inşa edilen Yeni Belediye Binası, Münih’i geniş bir açıdan görüyor. Yaz aylarında saat kulesine yönelik özel gösteriler geniş kalabalıkları bu alana topluyor. Hafta içi her gün burayı ücretsiz şekilde ziyaret etmek mümkün.
Yeni Belediye Binası kadar Eski Belediye Binası da turistlerin ilgisini çeken yerler arasında. Yeni belediye için oluşturulan binaya yakın konumda olan Altes Rathaus’un tasarımı 1475’e uzanıyor. Ne-gotik mimari tarzdan esintiler barındıran Altes Rathaus’un hemen ön bölümünde ilginç heykeller yer alıyor.
Marienplatz Meydanı’nın sembol yapılarından biri olan Tarihi Belediye Binası, aradan geçen bunca yıla rağmen oldukça sağlam görünüyor. Binanın tarihte çeşitli yangınlar neticesinde hasarlar aldığı biliniyor. İlginç çatısıyla oldukça sevimli bir görünüme sahip olan Eski Belediye Binası’nın bir bölümü günümüzde oyuncak müzesi olarak değerlendiriliyor.
19’uncu yüzyılın başında oluşturulan Glyptothek, genel olarak Yunan ve Roma heykellerinin ağırlıkta olduğu bir müze. Bavyera Kralı Ludwig’e ait olan pek çok heykel de aynı şekilde müze içerisinde sergileniyor. Müzeye ev sahipliği yapan binayı tasarlayan isimse Leo von Klenze.
Neo-klasik çizgilerle inşa edilen müze binası, en az müzede yer alan eserler kadar ilgi görüyor. Şehrin en köklü halk müzesi olarak bilinen Glyptothek’in orijinal tümüyle mermerlerle inşa edilse de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bu durum değişmiş. Heykel ve büstler dışında çok sayıda sanat koleksiyonunu incelemek adına Glyptothek’i ziyaret edebilirsin.
Kişi başı 3 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Münih’te bulunan Isar Gate, yıllar boyunca bölgenin savunma surlarının kapılarından biri olarak değerlendirilmiş. Bu kapının böyle bir isimle anılmasının temel nedeni ise hemen yan bölümde yer alan Isar Nehri’nin varlığı.
Geçmişi 1300’lü yıllara dek uzanan Isar Gate, hem enfes bir mimariye hem de manzaraya sahip. Tarihi kapı ile alakalı en önemli restorasyon Friedrich von Gaertner tarafından 1800’lü yılların sonunda gerçekleşmiş. Isar Gate özellikle kulesi ve büyük avlusuyla dikkat çekiyor.
1789 senesinde Briton Benjamin Thompson imzasıyla oluşturulan İngiliz Bahçesi, Münih’in en sevilen tabiat güzelliklerinden biri sayılıyor. Bu bahçenin böyle bir isimle anılmasının ana nedeni ise bahçenin İngiliz stilinde tasarlanması. Münih’in simge alanlarından biri olan İngiliz Bahçesi, toplamda 375 hektarlık bir alana yayılmış durumda. Bu devasa alanın belli bölümleri çayırdan, belli bölümleri ağaçlık alandan ve küçük bir kısmı da sulak alandan oluşuyor.
Avrupa’nın en büyük şehir içi parkları arasında olan bu etkileyici bahçede koşudan yürüyüşe, futboldan sörfe pek çok etkinlik söz konusu. Englischer Garten içerisinde Çin Kulesi adında 18’inci yüzyıldan kalma bir yapı da bulunuyor. Kleinhesseloher See isimli göl alanı ve Japon Çay Evi, İngiliz Bahçesi’nin görmeye değer olan diğer bölgeleri arasında.
Sırada sporla yakından ilgilenenlerin yakından tanıdığı bir yer yer var. Şehrin klasik mekanlarından biri olan Münih Olimpiyat Parkı, 1972 Olimpiyatları’nın şehre kazandırdığı bir alan. Münih Olimpiyat Parkı’nın bu tip parklardan biri olmadığını net şekilde gözlemleyebilirsin. Merkeze 10 dakikalık bir mesafede olan Münih Olimpiyat Parkı’nda sportif faaliyetlerin yapıldığı alanlardan bira bahçelerine kadar pek çok bölüm söz konusu. Burada aynı zamanda ene boyunca konser organizasyonları da yapılıyor. Futbol oynayan, koşan ya da piknik yapan insanlara sıkça rastlayabileceğin bu park, aynı zamanda 290 metrelik ikonik bir kuleye sahip.
Almanya denildiği zaman akla gelen ilk markalardan biri de elbette BMW. BMW ile alakalı özel sergi alanları ve galeriler, şehirde büyük ilgi görüyor. Otomobillere meraklı biriysen Münih’e geldiğinde mutlaka BMW Welt’e uğramalısın. Burada, BMW tutkunlarına özel olarak ayrılmış küçük bir test alanı da ye alıyor. BMW Müzesi’ne de oldukça yakın bir konumda kurulan BMW Welt’in tasarımcısı, bir yarışma neticesinde belirlenmiş.
2007 senesinin yaz aylarında açılışı yapılan BMW Welt, adeta bir sanat eseri titizliğiyle tasarlanmış durumda. Depolama ünitesinde 250’den fazla aracı olan mekan, 48 bin metrekarelik bir büyüklüğe sahip. BMW Dünyası anlamına gelen bu sergi alanı, otomobil tutkunlarına özel bir deneyim sunuyor. Konsept arabalar dışında geçmişten bugüne en özel BMW motosikletleri BMW Welt içerisinde sergileniyor. Buraya ücretsiz bir şekilde giriş yapabilirsin.
Her gün 07.30 ile 23.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Orijinal adı “Spielzeugmuseum” olan Münih Oyuncak Müzesi, çocuklu ailelerin listelerinde kendine yer bulan bir destinasyon. Müzede o kadar ilginç ve orijinal oyuncaklar var ki yetişkinler dahi burayı büyük bir hayranlıkla dolaşıyor.
İçeriğimizde de aktardığımız üzere Eski Belediye Binası’nın içinde bulunan bu sevimli müze, farklı kültürlere ait yüzlerce oyuncak koleksiyonuna sahip. Şehir merkezinde yer aldığı için ulaşım sorunu yaratmayan Spielzeugmuseum, tarihsel süreç içerisinde oyuncaklara olan yaklaşımları da gözler önüne seriyor.
Kişi başı 4 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 09.30 ile 17.30 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Yapımı 1488 senesinde tamamlanan Frauenkirche Kilisesi, Gotik mimarini etkisi ile inşa edilmiş. Kiliseye adım attığında burada büyük bir ayak izi dikkatini çekecektir. Bu ayak izinin şeytana ait olduğuna inanılıyor.
Kilise bünyesinde Kral IV. Ludwig dahil olmak üzere pek çok önemli ismin mezarı yer alıyor. Bu önemli Ortaçağ kilisesi, 2. Dünya Savaşı sırasında ciddi düzeyde hasar görse de sonraki yıllarda restore edilebilmiş. Kilise, vitray pencereleri ve freskleriyle renkli ve canlı bir görünüme sahip.
Şehrin bir diğer önemli kilisesi olan Asam Kilisesi, 1746 senesinde inşa edilmiş. Kilisenin inşasında Asam kardeşlerin imzası söz konusu. Freskleriyle dikkatleri üzerine çeken Asam Kilisesi, önceleri özel kullanım amacıyla kullanılmış. Sonraki dönemlerde halktan gelen büyük baskılar neticesinde herkese açık hale getirilmiş.
Barok kiliseler arasında gösterilen tarihi kilise, alışverişin merkezi olan Sendlinger Strasse bölgesinde yer alıyor. Aziz John figürlü büyük bir kapısı olan Asa Kilisesi, sadece dini açıdan değil sanatsal açıdan da kıymet görüyor.
Münih şehrinin en popüler 3 meydanından biri olan Odeonsplatz, pek çok tarihi bina ile çevrilmiş durumda. Bu durum meydana çok özel bir atmosfer kazandırıyor. Meydana komşu olan caddelerin tamamı, turistlerin çok sık ziyaret ettiği mekanlara çıkıyor. Bu nedenle Münih gezinde yolun büyük bir ihtimalle Odeonsplatz ile kesişecek. Burası aynı zamanda turist kafileleri ya da bölge halkı için de cazip bir buluşma yeri olarak değerlendiriliyor.
1800’lü yılların başında Kral I. Ludwing’in emriyle meydanın bir bölümüne Odeon adlı bir konser salonu inşa edilmiş. Günümüzde meydanın ismi, o konser salonundan kaynaklanıyor. Uzun yıllar kullanılan konser salonu savaş sırasında tamamen yıkılmış.
İnşası 1844 senesinde sona eren Feldherrnhalle, “Feld Mareşallerin Konağı” anlamında kullanılıyor. Bina içerisinde Bavyera tarihi için önemli 2 liderin heykelleri ziyaretçilerle buluşuyor. Münih Ludwigstrasse'nin güney bölümünde yer alan Feldherrnhalle, Johann Tily ve Karl Philipp von Wrede’in anılarını yaşatıyor.
Bu arada 1995 senesinde Reinhold Elstner isimli bir savaş gazisi, Feldherrnhalle önünde kendini yakarak intihar etmiş. Bu olay, o dönemin Almanya’sında büyük bir yankı uyandırmış. Nazi Partisi’ne ait olan Kan Nişanı, buradaki bazı kabartma resimlerde figür olarak kendine yer buluyor.
Bavyera’nın başkenti olan Münih’te tabiat güzellikleri denildiğinde akla gelen ilk yerlerden biri de Hofgarten. Burayı “Mahkeme Bahçeleri” adıyla anmak da mümkün. Özellikle hafta sonlarında bölge halkının ve turistlerin yoğun ilgi gösterdiği Hofgarten, İngiliz Bahçesi’ne de yürüme mesafesinde. İtalyan Rönesans tarzına uygun biçimde tasarlanan bu doğa harikasının hikayesi 1617 senesine kadar gidiyor.
O dönem Bavyera Dükü olan Maximilian’ın emriyle oluşturulan bu devasa bahçedeki peyzaj düzenlemelerine hayranlık duymaman mümkün değil. Bu arada bölgede bisiklet sürmek de çok yaygın bir gelenek. Sen de kuş sesleri ve türlü çiçeklerle bezeli olan bu bahçeyi kiraladığın bir bisikletle keşfedebilirsin.
1568 senesinde, o dönem klasik eserlerden oluşan koleksiyonları bir araya toplamak amacıyla inşa edilen Antiquarium, kuruluşundan kısa bir süre sonra balo salonu olarak kullanılmış. Bugüne dek başarılı bir şekilde ayakta kalan Antiquarium, hala çok değerli Rönesans koleksiyonlarını bünyesinde barındırıyor.
Müzeyi dolaştığında çok sayıda tablo ve heykelden oluşan özel bir sergi ve kütüphane ile karşılaşabilirsin. Tavan bölümü 2. Dünya Savaşı esnasında hasar görse de daha sonrada restore edilmiş. Bu arada müzenin zemin kısmında yer alan salon 66 metrelik bir uzunluğa sahip.
Kişi başı 7 Euro
Öğrenciler 6 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Avrupa’nın en çok ziyaret edilen araba müzelerinden biri sayılan Marstallmuseum, Nymphenburg Sarayı’na yürüme mesafesinde yer alıyor. Kızakların gelişimini gözler önüne seren müzede yer alan araçların önemli bir kısmı Fransa ve İngiltere’den getirilmiş.
Ziyaretçiler içeride 40’ın üzerinde klasik otomobil, gala arabası ve kızak ile karşılaşma şansı buluyor. Tüm bunların haricinde içeride 6 adet de atlıkarınca söz konusu. 1952 senesinde hizmete açılan Marstallmuseum, ilkel araba kültüründen esintiler sunuyor.
Kişi başı 4.5 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 16.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Münih’te yer alan bu çağdaş sanat müzesi, 1937 senesinde Adolf Hitler tarafından açılmış. Alman Sanat Evi olarak dilimize çevirebileceğimiz Hau der Kunst, bölge halkı için oldukça önemsenen bir yer. İngiliz Bahçesi’nin hemen güney bölümünde konumlanan bu müze, uzun yıllar boyunca Nazi propagandası için kullanılmış.
Müzenin kendisine ait sabit bir koleksiyonu söz konusu değil. Bu nedenle de sergi alanında yer alan eserler sürekli değişiyor. Söz konusu durum, Hau der Kunst’un birden fazla kez ziyaret edilmesine olanak tanıyor. Alman Sanat Evi’ndeki koleksiyonlar ortalama her 6 ayda bir değişiyor.
Kişi başı 14 Euro
18 yaşından küçüklere 5 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 22.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Jewish Munich Müzesi, 2007 senesinden bu yana ziyaretçileri ile buluşuyor. Müzede hem kalıcı eserler hem de sürekli değişen koleksiyonlar söz konusu.
Tam olarak Sankt Jakobs Platz içerisinde konumlanan müze, Yahudi tarihine, kültürüne ve yaşamına dair sergiler barındırıyor. Öte yandan Yahudilerin bayramları ve geçiş törenleri de özel sergilerle yansıtılıyor. Toplamda 3 ayrı kattan oluşan Jewish Museum Munich, ses kayıtları ve görüntülerle beraber ziyaretçilere farklı bir deneyim sunuyor.
Kişi başı 6 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Münih’in bir diğer sembolik meydanı olan Max Joseph Platz, ilginç binaların ve oldukça etkileyici bir manzaranın ortasında konumlanıyor. Adını eski Bavyera kralından alan meydanda Maximilian I Joseph’e ait büyük bir anıt da yer alıyor.
Kraliyet Caddesi’ne açılan Max Joseph Platz, 1800’lerin başında Fransisken Manastırı’nın yıkılması neticesinde oluşturulmuş. Residenztheater dışında Devlet Opera Binası, meydanın çevresinde yer alan en önemli yapılar arasında bulunuyor. Yaz aylarında burada paten kayan gençler, meydana karakteristik bir hava kazandırıyor.
Bilindiği üzere Almanya’nın en büyük üçüncü şehri olan Münih, 1972 senesinde dünyanın en büyük spor organizasyonu Olimpiyatlar’a ev sahipliği yapmıştı. Spor müsabakalarının pek çoğu için merkez konumda olan Münih Olimpiyat Stadyumu, o dönem bu organizasyon için özel olarak inşa edilmişti.
Yapımına 1966 senesinde başlanan stadyum, o dönem 45 bin kişilik kapasiteyle planlansa da sonradan bu kapasite artırılmıştı. Özellikle sanatsal niteliklere sahip olan çatı kısmıyla büyüleyen Münih Olimpiyat Stadyumu, organizasyonun hem açılışına hem de kapanış töreni için kullanılmıştı. Aynı zamanda 1974 Dünya Kupası final maçı için de kullanılan bu çok özel mabet, turistler tarafından sıklıkla ziyaret edilebiliyor. Stadyum içerisinde sene boyunca çeşitli etkinlikler ve konserler de düzenleniyor.
Çocuklu ailelerin özellikle ziyaret etmekten büyük keyif aldığı Hellabrunn Zoo, Isar Nehri’nin hemen kıyısında bulunuyor. Bu nedenle muhteşem bir manzara eşliğinde sevimli dostlarımızı doğal ortamlarına oldukça yakın bir atmosferde ziyaret edebilirsin. Burada hayvanlar, yaşadıkları kıtalara göre bölümlere ayrılmış. Bu özelliği, Hellabrunn Zoo’yu dünyanın ilk “Geozoo” konseptli hayvanat bahçesi yapıyor.
1911 senesinde oluşturulan bu devasa hayvanat bahçesi, nesli tükenme noktasına gelen pek çok hayvan türüne de ev sahipliği yapıyor. Bu alanda uzmanlaşmış bir ekibin Hellabrunn Zoo içerisinde çalışması, hayvanların korunması adına oldukça önemli bir detay. Tüm kıtaların toplamına bakıldığında 759 hayvan türü ile karşılaşmak mümkün.
Münih’in en çok ziyaret edilen ibadethanelerinden biri olan St. Paul’s Church, 1906 yılından bu yana hizmet veriyor. Her sene yüzbinlerce turiste kapılarını açan St. Paul’s Church, bir Katolik kilisesi olarak geçiyor. Kilisenin tasarımı bir yarışma neticesinde oluşturulmuş. Yarışmanın kazananı olan mimar Georg von Hauberrisser, yapıyı Neo-Romanesk stilde tasarlamış.
St. Paul’s Church, 1960 senesinde büyük bir trajedi ile karşı karşıya kalmış. 2. Dünya Savaşı’ndan hasarsız ayrılmasına karşın 1960 yılında büyük bir uçak kazasına maruz kalmış. Büyük bir kısmı hasar alan dini mekan, halkın da çabalarıyla yeniden ayağa kaldırılmış. Ludwigsvorstadt isimli bölgede açılan ilk kilise olan St. Paul’s Church, 97 metrelik kulesi oldukça ilgi görüyor. Ziyaretçiler bir gelenek olarak bu kuleye çeşitli hatıra yazıları yazıyor.
Bölge halkının en çok vakit geçirdiği yerlerden biri olan West Park, geniş çayır alanları ile aileler için oldukça ideal bir yer. Özellikle peyzaj düzenlemesi ile fark yaratan parkın tasarımında Peter Kluska’nın imzası bulunuyor.
1978 yılında yapımına başlanan West Park, 1983 senesinde hizmete açılmış. Toplamda 60 hektarlık bir alanda bulunan parkın içerisinde yapay tepeler ve göller söz konusu. Ayrıca 500 gül türünün yer aldığı özel bir gül bahçesi de buranın en çok ilgi çeken bölümünü oluşturuyor.
Altstadt am Platz içerisinde konumlanan Hofbrauhaus am Platzl, şehrin en ünlü bira bahçesi sayılıyor. Binlerce kişiyi aynı anda ağırlayabilen Hofbrauhaus am Platzl’ın tarihi 1958’e dek gidiyor. Neo-Rönesans mimari stilinin etkisinde tasarlanan Hofbrauhaus am Platzl’ın zemin katında 1000 kişilik büyük bir salon söz konusu. Bir üst katta ise daha büyük kapasiteli bir balo salonu tasarlanmış. Bira bahçesi olarak kullanılan kısım genellikle bahar ve yaz aylarında aktif. Mekânda yer alan biralar o denli meşhur ki yaz aylarında 45 dakikaya yakın sıra beklenebiliyor.
İngiliz Bahçesi’nde yer alan Chinese Tower, mimari stiliyle şehrin en özgün yapılarından biri durumunda. Ayrıca 7 bin kapasiteli bir bira bahçesi de olan Chinese Tower, ihtişamlı yapısıyla uzaklardan bile kolayca fark edilebiliyor.
İngiliz Bahçesi’nin tam anlamıyla kalbinde konumlanan kule, 1944 senesinde yıkılsa da orijinaline sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş. Yeni kulenin tamamlanması, 1952 senesine dek sarkmış. Toplamda 5 katlı olan bu etkileyici kule, 25 metrelik bir yüksekliğe sahip. İngiliz Bahçesi’ne geldiğinde kulenin içine ücretsiz şekilde giriş yapabilirsin.
Sea Life Munich, en ilginç deniz canlılarına odaklanan devasa bir akvaryum. Normal koşullarda çıplak gözle tanık olabilmeni pek mümkün olamayacağı birçok deniz canlısı burada ziyaretçilerle buluşuyor. Toplamda 700 bin litre su kapasitesine sahip olan akvaryum, mimari tasarımıyla da beğeni topluyor. Sea Life içerisinde bilhassa köpek balıklarına özel bir ilgi söz konusu. Bu alanda toplamda 20’den fazla köpek balığı türünü inceleme fırsatı bulabilirsin.
Münih’in meşhur nehri Isar Nehri’nin yanında konumlanan Flaucher; geniş çim alanları ve dinlenme mekanları ile tam bir kaçış alanı. Toplamda 1 km’lik uzunluğa sahip olan bu popüler plaj, nehrin temiz suyu sayesinde kartpostallık bir görüntü yaratıyor.
Nehir kenarında sakin ve huzurlu bir atmosferde dinlenmek için ideal bir ortam sunan plajda özel barbekü alanları da söz konusu. Bu arada plaj içerisinde evcil hayvanlara yönelik olarak da özel hayvan parkları bulunuyor. Halk açık olan plaja ücretsiz bir şekilde giriş yapılabiliyor.
Yapay bir nehir olarak bilinen Eisbachwelle, özellikle sörf tutkunları için müthiş bir alan. İngiliz Bahçesi yakınlarında olan Eisbachwelle, neredeyse yarım asırdır amatör ve profesyonel sörfçülere ev sahipliği yapıyor. Sörf yapmasan bile en azından bu özel manzaraya tanıklık etmek, doğa fotoğrafları çekmek, nehir çevresinde yürüyüşe yapmak ya da dinlenmek için de Eisbachwelle’yi gezi listene ekleyebilirsin.
Toplamda 2 km’lik bir uzunluğa sahip olan nehirde antrenman yapan sörfçüler, tam anlamıyla görsel bir şölen yaratıyor. Bu arada nehirde oluşan bu dev dalgalar, çok özel bir mühendislik çalışmasının ürünü.
Masal Şatosu olarak da adlandırabileceğimiz Neuschwanstein Şatosu, senede 1 milyondan fazla turisti buraya çekmeyi başarıyor. Hem iç hem de dış mimarisi ile hayranlık uyandıran Neuschwanstein Şatosu’na katılmak adına çeşitli turlardan yararlanabilirsin.
Romantik Yol adı verilen turların bir durağı olan Neuschwanstein Şatosu, adının hakkını veren atmosferiyle her yaştan ziyaretçiyi büyülüyor. Bavyera Kralı II. Ludwig’in emriyle inşa edilen şato, merkeze yaklaşık 1 saat kadar uzaklıkta. Bu arada şatonun, Walt Disney tarafından oluşturulan çizgi filmlerinde sıklıkla işlendiğini belirtelim.
Çok sayıda yüzme havuzunun yer aldığı Müllersches Volksbad, ağırlıklı olarak mimari karakteriyle öne çıkıyor. Barok mimariden esintiler sunan detayları, bronz heykelleri ve duvar resimleri, Müllersches Volksbad’ı biraz daha özel kılıyor.
Alman Müzesi’ne yürüme mesafesinde olan mekan, bazı kaynaklarda Müllersches Hamamları şeklinde de geçiyor. Şehrin halka açık olarak açılan ilk kapalı yüzme havuzu olarak bilinen Müllersches Volksbad, geçtiğimiz yüzyılın başından bu yana hizmet veriyor. Neo-Barok tarzında tasarlanan havuzun mimarisinde Carl Hocheder ismini görüyoruz.
Luitpold Park, şehirde kızakla kaymak adına özel bir alan sunuyor. Mekanın en ilginç özelliği, tepesindeki alanın 2.Dünya Savaşı’nın molozlarından oluşturulması. Bu alana çıktığında seni harika bir Münih manzarası bekliyor olacak. Yerden yüksekliği yaklaşık 40 metre olan bu moloz dağı üzerinden enfes fotoğraflar çekebilirsin.
Şehrin Schwabing isimli bölgesinde konumlanan Luitpold Park, geniş çimenlik alanları sayesinde binlerce kişiye dinlenme, piknik yapma şansı veriyor. Park diğer parklara göre büyük bir yapıda olduğu için yaz aylarında bile kalabalık görünmüyor.
Münih’te turistlerin ziyaret edebilecekleri çok sayıda botanik bahçesi bulunuyor. Bunlardan biri olan Münih Botanik Bahçesi, 20 bine yakın bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Sene boyunca aktif olan bahçe, toplamda 4500 metrekarelik alana yayılmış durumda.
Teşhir seraları ile dikkat çeken Münih Botanik Bahçesi, 1914 yılında oluşturulmuş. Özellikle sonbaharda dökülen yapraklar sayesinde çok etkileyici görüntüler oluşuyor. Bölgede “Alter Botanischer Garten” adıyla bilinen botanik bahçesi, oldukça hoş bir gölet ve dağ manzarasına sahip.
Şehrin Schwanthalerhöhe bölgesinde bulunan Endless Staircase, fotoğraf tutkunlarının öncelik verdiği mekanlardan biri durumunda. Bu ilginç döner merdiven, aynı zamanda büyük ve karakteristik bir avlunun içerisinde yer alıyor.
Avlu, Endless Staircase dışında rengarenk binalara da ev sahipliği yapıyor. Bu mekanı basit bir döner merdivenden ibaret olarak görmek elbette mümkün değil. Sanatsal değeri oldukça yüksek bir heykel olarak tanımlanabilecek bu merdivenleri tırmanmak mümkün.
Şehrin ikonik caddelerinden biri olan Leopoldstrasse, Rönesans mimarisinin ağırlıkta olduğu bir yer. Walking Man heykeli de dahil olmak üzere pek çok Rönesans heykeline ev sahipliği yapan cadde, aynı zamanda tarihi Zafer Kapısı’na çıkıyor.
Kafe ve mağazaların çokluğundan dolayı Leopoldstrasse üzerinde yürümek oldukça keyifli. Ayrıca cadde boyunca çok geniş kaldırımların ve sıra sıra dizili ağaçların yer alması, yürüme keyfine apayrı bir boyut kazandırıyor. Münih’in merkezinden başlayıp kuzey yönüne doğru uzanan cadde, Schwabing ve Milbertshofen gibi popüler caddeleri bünyesinde barındırıyor.
Münih’te haftanın her günü açık kalan bir pazar arıyorsan, Wienerplatz’ı notların arasına mutlaka almalısın. Viktualienmarkt ile kıyaslandığında biraz daha küçük bir pazar olsa da ürün çeşitliliğinin fazla olması ve yöresel ürünlerin ağırlıkta olması burayı ayrıcalıklı kılıyor. Pazarın çevresinde kahverengi panjurlu alçak evler sayesinde Wienerplatz oldukça şirin bir görünüme kavuşuyor. Pazar, 130 senedir aynı bölgede hizmet vermeyi sürdürüyor.
Sana bir sonraki rota önerimiz ise Berlin. Berlin’de gezilecek yerler için yazıya linkteki yazıya göz atabilirsin!