Yılın her mevsimi ayrı bir güzelliğe bürünen Büyükada, bahar ve yaz aylarında havaların ısınması ve doğanın uyanması ile kartpostal güzelliğine kavuşuyor. Yemyeşil bir doğa, masmavi bir deniz, ılık esen rüzgar ve nostalji. Adalar yazısını yazmadan önce senin için bir ada turu yaptık. Neresini görmeliyiz, ne yemeliyiz, rotamızı nasıl çizdik hepsini şimdi senin için yazıyor olacağız. Gezimize en tepeden başlayarak aşağı doğru inerek gerçekleştireceğiz. Gezdiğimiz sıraya göre de sana Büyükada'da gezilecek yerleri anlatacağız.
Hadi gel Büyükada’yı keşfetmeye ve adayla ilgili çokça sorulan soruları yanıtlayarak başlayalım.
Büyükada bir günde gezilir mi?
Bu güzelliği keşfe çıkmak için sabahın erken saatlerinde yola çıkıyoruz. Erkenden başladığımız Büyükada gezisine önemli yerleri ziyaret ederek tamamlamaya çalışacağız. Eğer vaktin azsa sen de 1 günde adayı bitirebilirsin.
Büyükada'ya nasıl gidilir?
Büyükada’ya ulaşım için motor, vapur ve deniz otobüsü seçeneklerinden sana en uygun olanı tercih edebilirsin. Bostancı, Kadıköy, Kartal, Maltepe Kabataş, Eminönü ve karaköy'den kalkan motor ya da vapurlarla adaya ulaşım sağlayabilirsin.
Büyükada’ya hangi ayda gidilir?
Dört mevsim ayrı bir güzelliğe sahip olan adanın en güzel zamanları ise bahar ve yaz ayları. Bahar aylarında huzurlu zamanlar geçirip adanın tadını çıkarabilir yaz aylarında ise masmavi denizin tadını çıkarabilirsin.
Ada içi ulaşım nasıl?
Ada içinde ulaşım için bisiklet, ada taksi ve ada otobüsleri bulunuyor.
Birinci seçenek olarak bisiklet kiralayarak adayı dilediğince gezebilirsin.
İkinci seçenek ise sıraya girerek ada otobüsüne binebilir, dilediğin yerde inebilirsin veya hiç inmeden adada tam bir tur atarak geri gelebilirsin..
Biz daha çok yer görüp sana anlatmak için ada taksiyi kullandık. Ada merkezinden taksiye binerek istediğin yere gidebilirsin. Fiyat gittiğin uzaklığa göre değişiyor.
İçeriye girdiğin anda kendini tarihe yolculuğa çıkmış gibi hissedeceğin halk arasında Aya Yorgi adı ile bilinen, Agios Georgios Rum Ortodoks Manastırı 1909 yılında ziyarete açıldı. Binlerce yıllık tarihe sahip Aya Yorgi Kilisesi, Büyükada’nın en üst noktasında, 204 metre yükseklikteki Yüce Tepede konumlanıyor. Adını M.S. 3. yüzyılda Hristiyan inancından dolayı putperestler tarafından şehit edilen Kapadokyalı Aziz Georgios’tan almış olan Aya Yorgi Kilisesi, rivayetlere göre M.S. 963’te Bizans İmparatoru Nikiforos Fokas zamanında inşa edilmiş.
Kilisenin Hristiyanlar için önemi ise çok büyük. Efes’teki Meryem Ana Evi ve Aya Yorgi Kilisesi, Hristiyanlık inancında 2 hac noktası olarak kabul ediliyor. Bu sebeple her sene 23 Nisan ve 24 Eylül’de ziyaretçi akınına uğruyor. Bu tarihlerde Aya Yorgi Kilisesine çıplak ayakla yürüyenlerin ve hiç konuşmadan çıkanların yarı hacı olduğuna da inanılıyor. Yazması her ne kadar kolay olsa da bu yokuşu çıkmak oldukça zor. Ancak yokuşun sonunda göreceğin manzara seni büyülüyor. Kilise içerisinde resim çekmek kesinlikle yasak. Aynı zamanda şort veya askılı ile kiliseye girilmesine izin verilmiyor. Hazırlıksız olanlar içinse girişte giyinmeleri için bir aba bulunuyor. Büyükada’da ilk durağımız olan kiliseye gittiğimizde ilk işimiz ise dilek dilemek oldu. Sende dilek dilemeyi unutma
Kilisenin hemen yanında muhteşem bir manzaraya sahip bir cafe bulunuyor. Kendini bambaşka diyarlarda hissedeceğin ve tarifsiz bir manzaraya sahip olan bu kafade mutlaka bir kahve içmelisin.
Açık olduğu saatler
Doğanın içerisinde nostalji yaşamaya ne dersin? Doğa ile iç içe huzurlu bir gün geçirmek için ilk adresimiz Dilburnu Tabiat Parkı oluyor. Tabiat parkı 7 bin hektarlık geniş bir yeşil alana yayılırken, park içerisinde iyi düzenlenmiş yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları ve piknik masaları bulunuyor. Yılın her dönemi doğa içerisinde huzurlu bir gün geçirmek ve doğanın tadını çıkarmak için uğrayacağın tabiat parkı çok geniş bir alana yayıldığı için kalabalığı asla hissetmeyeceksin. Yanına piknik için bir şeyler almadıysan parkın içerisinde bir restoranda bulunuyor. Restoran geniş bir menüye sahip. Güzel bir kahvaltı ile güne başlayarak adayı keşfe çıkabilir veya enfes gün batımı manzarası eşliğinde güzel bir akşam yemeği yiyebilirsin.
Parkın giriş kısmında fotoğraf çekmen içinse seni bir sürü dekorasyon karşılıyor. Çiçek buketleri, mantarlar, evler. Bizim favorimiz ise kalpli çiçek buketler oldu. Gezdikçe göz aşinalığın olduğunu fark edeceğin Dilburnu Tabiat Parkında Hatırla Sevgilinin de çekildiğini söyleyebiliriz.
Açık olduğu saatler
Kendini tarihe yolculuğa çıkmış gibi hissedeceğin bir diğer yer ise Taş Mektep. Tarihi yapı 19. yüzyılın ikinci yarısında, dönemin Rum Ortodoks Patriği Sofronios tarafından inşa ettiriliyor. Sofronios Köşkü olarak da anılan bu tarihi eser, Patrik Sofronios tarafından uzun yıllar yazlık olarak kullanılıyor.
1922 yılında İstanbul Belediyesinin yapıyı satın alması ile Büyükada’nın ilk resmi Türk okulu, Köprülü Mehmed Paşa Numune Mektebi adıyla açılıyor. 1925’te okulun ismi değişerek Büyükada İlkokulu oluyor. Halk arasında ‘’Eski Mektep’’ olarak anılan ‘’Taş Mektep’’ 1967 yılına kadar Büyükada Ortaokulu adında öğrenci yetiştirmeye devam ediyor. 1978-1979 öğretim yılında geçirdiği yangın tehlikesi yüzünden boşaltılan okul, tarihi ve mimari öneminden dolayı 2021-2023 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi restorasyon çalışmalarıyla koruma altına alındı.
Gelelim günümüze. Kültürel ve sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapmak üzere yeniden kapılarını açan Taş Mektep, İstanbulluların ve adalıların hayatına renk katıyor. Mektep içerisinde sergi salonu, kütüphane, çalışma alanları, kitabevi, atölye, kafe, konser ve etkinlik alanları yer alıyor. İçeriye adımını attığın anda geçmişin ve günümüzün harmanlandığını hissedeceksin. Biz Taş Mektebi gezdikten sonra arka tarafında yer alan ve belediyeye ait kafesinde oturup Büyükada manzarasına karşı kahvemizi yudumladık.
Ada vapurundan indikten sonra karşına Büyükada’nın kalbinde yer alan Saatli Meydan gelecek. 1923’te inşa edilen saat kulesi adanın simgeleşmiş yapıtlarından olup adanın buluşma noktası olarak kabul ediliyor. Günün anısını olması için biz saat kulesinin önünde fotoğraf çektik. Sen de anı ölümsüzleştirmeyi sakın unutma.
1903-1964 yılları arasında hizmet veren yetimhane Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük ahşap yapısı olarak kabul ediliyor. 1898’de Fransız mimar Alexendre Vallaury ‘nin mimarlığını üstlendiği Rum Yetimhanesi aslında casino ve otel hizmeti vermek adına inşa edilmiş. Fakat dönemin Osmanlı yönetimi buna izin vermeyince binanın yönetimi Rum Patrikhanesine devredilerek Rum hastanesindeki kimsesiz çocuklara tahsis edilmiş. 1964’e kadar yetimhane olarak kullanılan bina bugün terk edilmiş durumda. Bina epey yıpranmış ve yaşlı olduğu için sadece bahçesini ve dış cephesini ziyaret edebilirsin. Dünyadaki ilk çok katlı ahşap bina olarak da kayıtlara geçtiği biliniyor.
Çalıkuşu romanının yazarı ünlü edebiyatçı Reşat Nuri Güntekin’in 1937 senesinden vefatına kadar yaşadığı evi de mutlaka görün derim. Üç katlı ve pembe panjurlu tarihi köşk her ne kadar bugün müzeye çevrilmemiş olsa da dışarıdan görebilirsin. Zira kızı Ela Güntekin bu evde halen yaşamını sürdürüyor.
Rus-Bolşevik siyasi tarihinin büyük isimlerinden Lev Troçki’nin Stalin ile yollarının ayrılmasının ardından sürgüne gönderilerek önce Kazakistan’a ardından da İstanbul’a yerleşmiş. Troçki’nin İhanete Uğrayan Devrim ve Sürekli Devrim gibi kült eserlerini yarattığı ve 4,5 sene konakladığı evi Büyükada sınırları içinde. Müze olarak kullanılmasa da tarihi bir önemi olan bu yapıyı dışarıdan görmen mümkün.
Ülkemizin ilk çağdaş kent müzesi olarak kabul edilen adalar müzesi özellikle çocuklu ailelerin uğraması gereken adreslerden. Konsept olarak adaların nasıl oluştuğuna ve ada yaşamına dair pek çok unsur sergiye çıkarılmış. 400 yıllık zırhlı balık olarak bilinen deniz canlısının kafatasını yakından inceleme imkanı da mevcut.
Bugün otel ve restoran olarak hizmet veren Splendid Palace aslında Kazım Paşa tarafından dönemin meşhur Avrupa mimarisinden esinle tasarlanmış. Mustafa Kemal Atatürk’ün vals yaptığı fotoğraf bu otelde çekilmiş. 1920’lerin ruhunu yansıtan art-nouveau tasarımıyla çoğu Yeşilçam filmine ev sahipliği yapan bu oteli hemen gözün bir yerlerden ısıracak.
II. Abdülhamid tarafından 1895 senesinde yaptırılan Hamidiye Camii büyük çaplı bir restorasyondan sonra ibadete açılmış durumda.
Atatürk’ün sık sık uğradığı Anadolu Kulübü de mutlaka görülmesi gereken noktalardan. Atatürk’ün yaşlılık dönemine rastlayan 1936 senesinde denizden rahatça çıkabilmesi adına bir asansör inşa edilmiş. Bugün o asansör halka açılmasa da ziyaretçiler için ayrı bir asansör bulunuyor. Ayrıca kulübe üye olmayan ziyaretçileri içeri alma konusunda da biraz katılar diyebilirim.
Ada sınırlarında yelken ve sörf deneyimi yaşayabileceğinin yerlerden birindeyiz. Çocuklu aileler özellikle 7 ile 15 yaş arası çocukları için yelkencilik fırsatı yaratırken bir yandan da kendileri de çeşitli yetişkin su sporları dersleri alabilirler.
Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı beş katlı yangın kulesinin bulunduğu tepe adanın en yüksek rakımlı tepeliklerinden. Aya Yorgi Kilisesi’ne giderken sağa saparsan yolun Adakule’ye çıkar. Burada Heybeliada ve Rum Yetimhanesi manzarasını panoramik olarak görmek mümkün.
2011 senesinde Devlet Parkı statüsü kazanan Büyükada Tabiat Parkı doğa yürüyüşü, piknik ve bisiklet sürmek isteyenler için uygun bir atmosfere sahip. Çeşme, tuvalet ve büfenin yanı sıra piknikten sonra top oynayabileceğin oyun sahaları da yer alıyor. Parkta denize girmek de mümkün. Ayrıca ada merkezindeki otel ve pansiyonlardan ziyade kamp ve doğa tatili arıyorsan park içinde bulunan bungalovlarda da konaklayabilirsin. Büyükada Tabiat Parkı ücretli.
İstanbul merkezinden denize girmek için günübirlik ziyaretçilerin büyük ilgi gösterdiği Yörükali Plajı’nda konaklama imkanları da mevcut. Ayrıca Büyükada iskelesinden plaja ait teknelerle kolayca ulaşım sağlayabilirsin. Tekneler ücretsiz olsa da plaja girişler ücretli. Hafta sonları aşırı kalabalık oluyor, fırsatın varsa mutlaka hafta içini tercih etmelisin.
Ada iskelesinden yine ücretsiz tekne turlarıyla rahatlıkla ulaşabileceğin Viranbağ plajı adanın en temiz kumsal ve deniz alanlarından. Hafta sonu için plan yapıyorsan mutlaka canlı müzik performanslarını takip et derim.
Büyükada’nın arka kısımlarında kaldığından ötürü ulaşımı diğer plajlara göre biraz daha zorlu. Dolayısıyla nispeten daha sakin ve temiz kalmış bir plaj. Ada iskelesinden motorla yaklaşık 20-25 dakika içinde plaja varabilirsin. Duş, soyunma kabini, büfe ve restoran gibi tesisler de mevcut.
Büyükada iskelesinden 10 dakikalık bir tekne turuyla Prenses koyuna ulaşabilirsin. Kumlu denizi ve plajıyla özellikle çocuklu ailelerin ilk tercihlerinden. Ayrıca deniz keyfine ek olarak pek çok etkinlik ve müzikli eğlence de düzenleniyor. Plaja girişler ücretli. Büyükada'da denize girilecek yerler için daha detaylı bilgi almak istersen linke tıklayabilirsin.
Ben özellikle aile plajı arıyorum, çocuklarım için ya da yüzme konusunda kendime güvenemediğim için fazla derinleşmeyen bir deniz tercih ediyorum dersen Nakibey tam sana göre. Plaja damsız girilmesine de müsaade edilmiyor, denizi de oldukça sığ.
Burası Büyükada’nın en uzun plajı. Eskibağ Oteli’nin işletmesi altındaki plaja yürüyebileceğin gibi ücretsiz tekne seferlerini de tercih edebilirsin. Plaj yakınlarından kamp ve mesire alanları da bulunuyor. Kamp konaklamasının mümkün olduğunu da belirtmekte fayda var.
Ada gezine devam etmek için sıradaki önerimiz İstanbul'a en yakın ada olan Kınalıada. Kınalıada’da güzel bir gün geçirmek için Kınalıada’da gezilecek yerler yazısına tıkla!