1500 yıl önce Roma imparatorluğunun en büyük mabedini yaptırmasıyla tarihe damga vuracak olan Ayasofya, İslam ve Hristiyan aleminin harmonisini barındırıyor. Dünyanın sekizinci harikası olan Ayasofya, tarihin en büyük mimari projelerinden biri. Öyle ki Ayasofya’nın kubbesi de bu ihtişama yakışır türden tasarlanmış ve dünyanın en büyük kubbesi olarak günümüzde kendine yer edinmiş.
İstanbul’un kadim yapılarından olan Ayasofya yalnızca ülkemiz için değil insanlık tarihi ve dünya kültürel mirası için önemli sayılan mekanlardan. Bugün İstanbul’un simgesi olan Ayasofya 2020 senesinde cami olarak ibadete açıldı. Tarih boyunca sırlara, efsanelere konu olmuş devasa bir mimariye sahip Ayasofya’yla ilgili bilmeni istediğimiz her şeyi bu yazımızda bulabilirsin.
Ayasofya Camii İstanbul’un Avrupa Yakası’nda bulunuyor. İstanbul’un Tarihi Yarımada’sı olan Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Ayasofya Camii, Fatih semti sınırları içinde bulunuyor. Karaköy, Sirkeci, Eminönü gibi lokasyonlara yakın bir konumda yer alan Ayasofya Camii, İstanbul’un Anadolu Yakası’ndan gelenlerin de kolaylıkla ulaşabileceği bir yerde konumlanıyor.
Ayasofya Camii’ne en kolay ulaşım İstanbul’un her iki yakası için de Marmaray ve tramvay hatlarıyla oluyor.
Tramvay: Bağcılar-Kabataş yönüne giden tramvay hattını kullanabilir, Sultanahmet durağında inebilirsin.
Marmaray: Sirkeci durağında inerek ister yürüyebilir ister hemen çıkışta göreceğin tramvaya binerek yola devam edebilirsin.
Vapur ve Motor: Anadolu Yakası’ndan deniz yolu ile Avrupa Yakası’na geçerek kolay bir ulaşım tercih edebilirsin. Kadıköy veya Üsküdar’dan Eminönü’ne giden vapurlara binebilirsin. İndiğinde yine ister yürüyebilir ister tramvayı kullanabilirsin.
Ayasofya, cami statüsünde yer aldığı için girişi ücretsiz şekilde yapılıyor. Fakat UNESCO’nun tavsiyesi üzerine 15 Ocak 2024 itibarıyla sonra Ayasofya için yeni ziyaretçi yönetim planı uygulamasına geçildi. Ayasofya 1985 senesinde UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. 24 Temmuz 2020’den bu yana ise cami statüsü ile hizmet vermekte. Fakat özellikle hafta sonu, ramazan ayında ve Kadir Gecesinde giriş sırasının çok fazla olduğunu belirtelim.
Camii kısmı ücretsiz
Üst kat T.C. vatandaşlarına 800 TL
Müzekart sahiplerine 425 TL
Yabancı ziyaretçiler için üst kat 25 Euro, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için 850 TL
Hızlı geçiş için alınan bilet fiyatına ek 300 TL
Açık olduğu saatler
Cami kısmı her zaman açık olup, üst kısım 19.00’a kadar ziyaret edilebilir.
Bizans Roma İmparatorluğu döneminde Justinianos, Ayasofya’nın temellerini atmış. O zamanların ünlü teknik mimarları ve matematikçileri olan İsidoros ve Anthemios yapının inşasına 532’de başlamış ve çalışmalar 5 yıl sürmüş.
Ayasofya tarihi ve dini olarak önemli bir sembol olmasının yanında teknik ve mimari özellikleriyle de hayranlık uyandırıyor. Ayasofya’nın kapıları meşe ağacından yapılmış. Bizans mimarisin hüküm sürdüğü camide 40 büyük pencere ve 107 sütun yer alıyor. Duvarlar yurt dışından gelen renkli yekpare mermerlerle kaplı. Beyaz mermerlerse Marmara Adası’ndan getirilmiş. Ayasofya’ya Osmanlı döneminde camiye dönüştürülmesinin ardından mihrap ve minber, hünkar mahfili, hat levhalar, I. Mahmud Kütüphanesi, muvakkithane, türbe, şadırvan, sübyan mektebi eklendi. Ayasofya bugün bulunduğu yerde tam üç kere inşa edilip onarılmış.
Birinci Ayasofya
Yunan dilinde Büyük Kilise anlamına gelen Megale Ekklesia olarak tanınan ilk kilisenin inşası Büyük Konstantin tarafından başlatılmış. Büyük Konstantin İstanbul’u başkent ilan edip Hristiyan alemi için önemli olan İznik Konseyi’ni düzenlemesiyle bilinir. Kiliseyi tamamlayıp hizmete açansa oğlu Konstantinos’tur. M.S. 404’te çıkan iç ayaklanmada kilise talan edilip yıkılmış.
İkinci Ayasofya
II. Theodosyus tarafından 415 yılında inşa ettirilmiş fakat yine M.S 532’de meydana gelen bir iç isyanda yıkılmış. İkinci kilisenin kalıntıları bugün caminin bahçesinde, giriş merdivenlerinde görülebilir.
Üçüncü Ayasofya
Ayasofya’nın bugünkü çehresine bürünmesini sağlayansa İmparator Justinianos. Kilisenin üçüncü inşası 532’de başlamış ve 5 yıl sürmüş. İnşaatta 10 bin işçi, 100 kalfa ve usta görev almış. Dördüncü Haçlı Seferi’nde Haçlılar tarafından yağmalanan Ayasofya büyük yıkıma uğramış. 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle camiye dönüştürülüp İslami şartlara uygun hale getirilmiş ve minareler eklenmiş. Camiyi sağlamlaştırmak için yapılan destek duvarlarını Mimar Sinan yenileyip onarmış. Bizans mimarisinin yanı sıra geleneksel Osmanlı mermer işçiliğinin izleri de bugün gözlemlenebilir.
UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan Ayasofya asırlarca hem İslam hem Hristiyan aleminin kıymetli bir simgesi olmuş. Ayasofya’ya pek çok efsaneye konu olsa da en dikkat çeken Tılsımlı Kapılar ve arılar.
Kutsal kapılar: Birinci Ayasofya 7 rakamının tılsımından ötürü 7 kapalı olarak inşa edilmiş. Fakat üçüncü Ayasofya’da 361 tane ihtişamlı kapı bulunuyor. 101 tanesi muazzam büyüklükte olduğu için en tılsımlı kapıların bunlar olduğu rivayet ediliyor. Öyle ki bu kapılar ne zaman sayılsa daima bir tane fazladan kapı çıktığı söyleniyor.
Arılar: Justinianos Ayasofya için sunulan inşat planların beğenmemiş. Bir gün pazar ayininde bir arı gelip İmparator tarafından yere düşürülen kutsal ekmek parçasını almış ve gitmiş. Justinianos Konstantiniyye’deki bütün arıcılardan bu arıyı ve ekmeği bulmaları için emir vermiş. Cami için hazırladığı planları beğenmediği mimar arıyı bulmuş. Mimar kendi balını üretiyormuş, kovana bakınca emsalsiz bir kilise örüldüğünü görmüş. Arının aldığı ekmek parçası kutsal masa üzerinde bulununca imparator ekmeğin ve masanın temelde kullanılmasını emretmiş.
Kutsal kase: İstanbul fethedildiği esnada kutsal kaseyi elinde tutun bir papaz kaseyi Müslümanlara vermemek için bir kapıdan geçip kaybolmuş. Adeta bir Dan Brown romanına konu olacak türden.
Ayasofya’nın kapıları
Ana girişte dokuz kapı bulunuyor. Haçlı Seferi’ndeki yağmacılıktan önce kapılar altınlarla ve değerli taşlarla bezeliymiş. Ortadaki kapı İmparatorların kullandığı kapıymış. En büyük kapı ise İmparatorlar Kapısı olarak biliniyor. Kapının sağında ve solunda dikilen muhafızlardan ötürü mermerlerde çöküntüler var. Bizans ve Osmanlı belgelerinde Hazreti Nuh’un gemisinin kalıntılarıyla bu kapının yapıldığından bahsediliyor. Öyle ki denizciler İstanbul’dan sefere çıkmadan önce mutlaka bu kapıya uğrayıp dua ederlermiş.
Sunu mozaiği
Güzel Kapı olarak bilinen kapıdan girip koridor sonuna ilerlediğinde Ayasofya’nın ikonik mozaiği Sunu Mozaiği görülür. 1849’da onarım çalışmaları sırasında gün yüzüne çıkmış. Tasvirde kucağında bebek İsa ile Hz. Meryem ve hemen sağında elinde şehrin maketiyle duran Justinianos ve solunda da şehrin kurucusu I. Konstantin yer alıyor.
Deisis mozaiği
Diğer adıyla “Yakarış” mozaiğinde Vaftizci Yahya, Hz. Meryem ve Hz. İsa tasvir edilmiş. Meryem Ana ve Yahya tüm insanlığın affı için Hz. İsa’ya yakarıyor. Hz. İsa’nın yüzüne dikkatli bakıldığında yüzünün sağıyla solu arasında büyük bir ifade farkı görülüyor. Mozaiğe biraz geriden geniş bir açıyla bakınca da İsa ile göz göze gelmiş algısı oluşturulmuş.
Komnenoslar mozaiği
Bu mozaikte de İmparator II. Ionnes Komnenos, eşi İren ve oğulları II. Aleksios vücut bulmuş. Tasvirin merkezinde de Hz. Meryem ve çocuk İsa duruyor. Bu mozaik Ayasofya’ya büyük bağışlar yapan ailenin onuruna hazırlanmış.
Apsis mozaiği
Bu mozaik 5 metre uzunluğunda. Hz. Meryem tasvir edilirken değerli taşlarla bezeli bir tahtın üzerinde resmedilmiş. Çocuk İsa’da her zamanki gibi kucağında. Şu anda cami olarak faaliyet gösteren mozaik namaz saatlerinde elektronik perdeyle gizleniyor.
Pandantiflerde bulunan melekler
Tanrı’nın tahtını koruduğu düşünülen altı kanadı olan Serafim Melekleri pandantiflerin üzerinde bulunuyor. Kilisenin Osmanlı hakimiyetine geçmesiyle bu dört meleğin yüzü madeni kapaklarla örtülü. İbadet esnasında bu melekler de perdeyle kapanıyor.
Ompalyon
Bizans Doğu Roma imparatorlarının taç giyme törenlerini gerçekleştirdi bu nokta “Dünyanın merkezi” anlamına geliyor. Merkezdeki en büyük daire Hz. İsa’yı çevresindeki 12 küçük daire de havarileri simgeliyor. Tören esnasında imparator ortada dururken din adamları da etrafına sıralanıyormuş.
Hızır makamı
Yaygın bir inanışa göre başı derde girenler İstanbul’da bulunan çeşitli kutsal mekanlarda derman bulmak için Hızır ile buluşuyorlarmış. Ayasofya da bu kutsal mekanlardan biri kabul ediliyor. Öyle ki burada 40 kere sabah namazı kılınırsa Hızır ile görüşmek mümkün deniyor. Ayasofya’nın merkezinde konumlanan kubbenin altında “x” işareti kazınmış bu noktaya da Hızır Makamı deniyor.
Ağlayan sütun
Diğer adıyla dilek sütunu genelde dileklerinin gerçekleşmesi için bu sütunun başına gelen ziyaretçilerle dolup taşıyor. Sütuna değenlerin hastalıklarından arındığına inanılıyor. Mermer sütunun ortasındaki oyuğa parmağını değdirip hastalıklı yere sürünce şifa bulacağın rivayet ediliyor çünkü oyuğun ortasında Meryem’in gözyaşlarının bulunduğu varsayılıyor.
Vaftiz teknesi
Avluya yöneldiğinde solunda vaftizhane yer alıyor. Kilise camiye dönüştürülünce vaftizhanede yağlar depolanmış. I. Mustafa’nın yaşamını yitirmesiyle türbeye çevrilmiş. Vaftiz teknesiyle 1943’teki kazıda bahçeden çıkarılıp vaftizhaneye taşınmış.
Mermer kapı
Ayasofya’nın tılsımlı diğer kapıları gibi bu mermer kapı da özel. Halkın kullanımına müsaade edilmiyor yalnızca patrikler buradan geçiyormuş. Kapının bir tarafı cenneti diğer tarafı cehennemi sembolize ediyor.
Viking Yazısı
Karadeniz üzerinden İstanbul’a gelen Vikingler Bizans’ın paralı askerleriymiş. Ayasofya’nın üst katında Run alfabesiyle yazılmış bir isim mermer üzerine kazınmış halde. Viking bir askere ait olduğu düşünülen bu “Halvdan” yazısını mutlaka görmelisin.
Henricus Dandolo’nun mezarı
Ünlü yazar Dan Brown’un Cehennem romanını ya da Tom Hanks’in başrollerinde olduğu Inferno’yu hatırlıyor musunuz? Öyleyse meşhur Henricus Dandolo’nun mezarını Ayasofya’da ziyaret edebilirsiniz. Dördüncü Haçlı Seferi’nin yöneticisi Dandolo’nun kör olduğu rivayet ediliyor. 70 yaşında 1205’te İstanbul’da vefat edince buraya gömülmüş. 1261’de Bizanslılar mezarını açıp kemikleri denize atmışlar, bu nedenle mezar şu an sembolik bir önem taşıyor.
14. yüzyılda meydana gelen depremden sonra halktan toplanan vergilerle onarılmış.
Ayasofya 96 metreye 66 metrelik dikdörtgen bir yapı içine inşa ediliyor.
“Hagia” Eski Yunanca ’da kutsal demekken “Sophia” da bilgelik anlamına gelen “sophos” kelimesinden türemiş. Dolayısıyla caminin adı olan Kutsal Bilgelik Ortodoks mezhebinde Tanrı’nın üç niteliğinden birine atıf yapıyor.
Ayasofya’nın kubbesinin çapı 31 metredir ve yerden yüksekliği 56 metredir. Yani bir gökdelen kadar.
Ayasofya dünyanın en eski katedrali. Ayrıca en hızlı inşa edilen katedral olarak da biliniyor.
Sevilla Katedrali inşa edilinceye kadar dünyanın en büyük katedraliydi, günümüzde ise dünyanın en büyük dördüncü katedrali.
Osmanlı baş mimarı Mimar Sinan, 1573'te Ayasofya'nın kubbesini onarmıştır.
Ayasofya’da kullanılan tuğlalar Rodos’tan getirilmiştir, bu tuğlaların özelliği ise suda batmaması.
Caminin kırmızı renkli tek minaresi fethin anısına dikilmiş olup fetih uğruna can verenlerin sembolü olarak inşa edilmiş.
Ayaofya’nın yapımında tuzsuz nehir kumu, kireç ve tuğla tozundan elde edilen bir tür volkan tüfü hazırlanmıştır. Kısacası, volkan tüfü kullanmadan çimento (kalsiyum silikat) bulunmuştur. Böylece Ayasofya, kendi kendini tamir eden bir özelliğe kavuşmuş, bunca yıldır ayakta kalabilmeyi başarmış.
Ayasofya’nın altında tüneller ve yeraltı mezarları bulunduğu rivayet edilir. Elbette bu bilgiler rivayet olup arkeolojik gerçekliği yansıtmaz.
Kentin gezilecek her noktasını senin için hazırlıyoruz. İstanbul’da gezilecek yerler için detaylı listeye linke tıklayarak ulaşabilirsin.