Beyşehir Konya'nın tarihi ilçelerinden. Zengin tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini zaman yolculuğuna çıkaran ilçe Beyşehir Gölü'nün kıyısında yer alıyor. Eşrefoğlu Camii gibi Selçuklu mirasından, Kubadabad Sarayı'nın kalıntılarına, Hızır Bey Camii ve Medresesi'ne kadar birçok tarihi değere ev sahipliği yapan Beyşehir'in doğa severler için de güzellikler sunuyor.
Beyşehir’de gezilecek yerleri keşfederken ilçeye dair detayları da öğreneceksin. Hazırsan, bu güzel ilçeyi keşfe başlayalım.
Konya-Beyşehir arası kaç kilometre?
Konya ile Beyşehir arası yaklaşık 95 kilometre. Yaklaşık 1 saat yolculuk ile Konya’dan Beyşehir’e gidebilirsin.
Beyşehir’in eski adı nedir?
Beyşehir’in eski adı ilkçağda ‘Pisidya’ idi. Bölgenin de adı olan Pisidya Isparta, Afyonkarahisar, Burdur, Antalya ve Konya’yı temsil ediyordu.
Beyşehir’de ne yenir?
Beyşehir Konya yemeklerini tadabileceğin iyi yerlerden. Fakat tahmin edilenin aksine Beyşehir’de etli ekmek değil balık yemelisin.
Beyşehir Gölü, Konya ve çevresine ferahlık veren ve doğa ile bütünleşme sağlayan eşsiz bir nokta. Bu büyüleyici doğa harikası, sakin sularıyla ve huzur verici atmosferiyle, doğa severlerin ve fotoğraf tutkunlarının uğrak noktası olmayı başardı. Göl, etrafını saran yeşilin her tonuna ev sahipliği yaparken, misafirlerin içinde keşfetme arzusu uyandırıyor. Günün her saati farklı bir güzelliğe bürünen bu yer, özellikle gün batımında adeta bir tablolardan fırlamış görüntüsü ile birçok kişiyi kendisine hayran bırakıyor. Beyşehir Gölü’nün manzarası, şehrin karmaşasından uzaklaşıp doğayla iç içe olmak isteyenler için adeta bir terapi gibi gelebilir.
Beyşehir Gölü, aynı zamanda birçok kuş türüne ev sahipliği yapmasıyla da ünlü. Kuş gözlemciliği, burada yapılabilecek en huzurlu aktivitelerden biri. Bu noktada kuşların cıvıltısı eşliğinde sabahın erken saatlerinde, yürüyüş yapmak da güne başlamak için bire bir.
Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan bu eşsiz doğa harikası, unutulmaz bir doğa deneyimi vaat ediyor. Burada, gölün kristal sularında yansıyan gökyüzünün büyüsüne kapılabilir ve etrafını saran dağların ihtişamı karşısında hayran kalabilirsin. Göl kenarında yürüyüş yaparken, çevredeki yaban hayatının sesleri seni doğanın huzurlu kollarına çekebilir. Ek olarak burada endemik bitki türlerini keşfetme fırsatı bulabilme şansın da var.
Beyşehir Gölü Milli Parkı, aynı zamanda birçok kuş türü için de önemli bir yaşam alanı. Burası, göç yolu üzerindeki kuşları gözlemlemek isteyen kuş gözlemcileri için adeta bir cennet. Gölün etrafında kurulu piknik alanlarında ailenle veya arkadaşlarınla keyifli zaman geçirebilir, doğanın tadını çıkarabilirsin. Kamp yapmayı sevenler için de ideal bir durak olan Beyşehir Gölü Milli Parkı, yıldızların altında huzurlu bir gece geçirmek isteyenler için eşsiz manzaralar sunuyor. Geceleri, gökyüzünde parlayan yıldızların altında, doğanın tüm seslerini dinleyerek unutulmaz anlar yaşayabilirsin.
Tam 12 TL
İndirimli 6 TL
Beyşehir’de tarihi ve kültürel bir gezi yapmak istiyorsan, mutlaka Eşrefoğlu Hamamı’nı görmen gerekiyor. Bu hamam, 13. yüzyılın sonlarında Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılmış ve Selçuklu taş işçiliğinin muhteşem bir örneği olarak günümüze ulaşmış. Bedestenin batısında, kale kapısının yakınında bulunan bu hamam, çifte hamam veya büyük hamam olarak da biliniyor. Eşrefoğlu Hamamı’nın en dikkat çekici özelliği, kubbeli ve yıldız delikli soğukluk bölümü. Burası, hamamın girişi ve soyunma yeri olarak kullanılıyor. Soğukluk bölümünün ortasında, sekizgen bir havuz var. Havuzun etrafında, kemerli nişler içinde oturma yerleri bulunuyor. Soğukluk bölümünün duvarları, geometrik ve bitkisel motiflerle süslü mermer panolarla kaplı. Soğukluk bölümünden sonra, sıcaklık derecesi artan üç bölüm daha var: ılıklık, sıcaklık ve hararet. Bu bölümlerin her birinde, mermer kurnalar, göbek taşları yer alıyor.
Eşrefoğlu Hamamı, Beyşehir’in en önemli anıtsal su mimarisi örneklerinden biri. Bu hamamda kendini tarihin içinde hissedebilirsin. Eşrefoğlu Hamamı’nı ziyaret ettiğinde, Selçuklu kültürüne ve sanatına tanık olabilirsin.
Pazar günleri kapalı, diğer günler 08.30-21.00 arasında açık.
Anadolu’nun ahşap direkli camileri arasında en büyük ve en orijinali olan Eşrefoğlu Camii, 1296-1299 yılları arasında Eşrefoğulları Beyliği döneminde Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey tarafından yaptırıldı. Camii, UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınması ile ünlenmeye başladı. Bu cami, bir türbe, medrese ve bedesten ile birlikte külliye şeklinde inşa edildi. Caminin taç kapısı üzerinde yer alan vakfiyesi, bu yapıların varlığını doğruluyor. Cami, kare planlı olacak şekilde yapıldığı görülebiliyor. 42 adet ahşap direk üzerine oturan çatısı, içeride orman havası yaratıyor. Direklerin bazılarının Selçuklu döneminden kalma ağaç işlemelerle süslü olması da dikkat çekiyor. İbadethanenin mihrabı, mermerden yapılmış. Mihrabın üzerinde Selçuklu sanatının özelliklerini taşıyan geometrik ve bitkisel motifler bulunuyor. Mihrabın yanında ise caminin banisi Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey’in sandukası yer alıyor.
Caminin duvarları, kiremit rengi tuğlalarla örülmüş. Duvarlarda çeşitli boyutlarda pencereler açılmıştır. Pencerelerin camları ise renkli vitraylardan oluşuyor. Caminin minaresi, caminin kuzeybatı köşesinde konumlanıyor. Minare, tuğla ve kesme taştan yapılmış. Minarenin gövdesi silindirik, şerefesi ise sekizgen şeklindedir. Minarenin tepesinde ise altın yaldızlı bir hilal bulunuyor. Eşrefoğlu Camii, Beyşehir’in tarihî ve kültürel zenginliğini yansıtan bir eser. Bu camiyi ziyaret ettiğinde, hem Selçuklu sanatının hem de ahşap mimarinin güzelliğine tanık olursun. Bu camiyi görmek için Beyşehir’i kesinlikle ziyaret etmelisin.
Beyşehir’de gezilecek yerler arasında en ilgi çekici olanlardan biri de Eflatun Pınarı Anıtı olabilir. Bu anıt, Hititler Dönemi’nde yapılmış kutsal bir su anıtı olarak geçiyor. Anıtın adı, pınarın renginin eflatun gibi görünmesinden geliyor. Anıt, göğü taşıyan ve yerle gök arasında ilişki kuran tanrıları tasvir ettiği için dönemi içerisinde oldukça önemli bir yere sahipti. Anıtın yapılışı MÖ 13. yüzyılın son çeyreğine tarihlendiriliyor. Lahit taşının üstüne işlenen Hitit dönemi kabartmaları ile ünlü. Eni 4 metre, yüksekliği ise 7,5 metre olarak hesaplanıyor. Kabartmalarda, Hitit tanrısı Teshub’un yanında eşi Hebat ve oğlu Sharruma’nın da tasvirleri bulunuyor. Ayrıca, güneş tanrısı ve ay tanrısı gibi diğer tanrılar da kabartmalarda yer alıyor.
Anıtın önünde, iki doğal su kaynağının yeryüzüne çıktığı bir havuz bulunuyor. Havuzun suyu, Beyşehir Gölü’ne yaklaşık on kilometre mesafede akıyor. Havuzun suyu çok berrak ve temiz. Havuzun etrafında yeşillikler ve çiçekler yer alıyor. Anıtın bulunduğu alan, doğal güzelliği ile de göz kamaştırıyor. Eflatun Pınarı Anıtı, Hitit uygarlığının izlerini taşıyan önemli bir kültür miras ve 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne “Hitit Kutsal Su Tapınağı” olarak dahil edildi. Bu anıt, senin hem tarihi hem de doğal güzellikleri bir arada görebileceğin harika bir yer olması açısından oldukça önemli. Eflatun Pınarı Anıtı’nı ziyaret ettiğinde, Hititlerin inançlarına ve sanatlarına tanık olabilirsin.
24 saat açık
Beyşehir’de gezilecek yerler arasında Taş Köprü’yü mutlaka görmelisin. Bu köprü, 1908 ile 1914 yılları arasında regülatör baraj sistemi olarak inşa edilmiş. Köprünün uzunluğu 40 metre, eni ise 6 metre. 14 sütun üzerine oturtulmuş 15 gözlü köprü üstü kemeri var. Bu kemerler, köprüye hem estetik hem de sağlamlık katıyor. Taş Köprü, Beyşehir Gölü’nün su seviyesini ayarlamak için kullanılıyor. Gölün suyunu kontrol altına alarak, tarımsal sulama ve enerji üretimine katkı sağlıyor. Ayrıca, köprünün altından akan su, doğal bir ses ve görüntü şöleni sunuyor.
Köprünün üzerinden geçerken, göl manzarasının keyfini çıkarabilirsin. Taş Köprü, tarihi ve mimari bir değere sahip. Osmanlı döneminin izlerini taşıyan bu köprü, Beyşehir’in kültür mirasının bir parçası. Köprünün yanında bulunan Taş Köprü Kültür Merkezi’nde ise, yöresel el sanatları ve hediyelik eşyalar bulabilirsin. Taş Köprü, Beyşehir’in doğal ve kültürel zenginliklerini yansıtan önemli yapılar arasında yer alıyor. Bu köprüyü görerek, hem tarihe hem de doğaya tanıklık edebilirsin.
Bada Köprüsü, Beyşehir’in tarihi güzellikleri arasında yer alan bir eser. 14. yüzyılda Osmanlı döneminde inşa edilen köprünün uzunluğu 80 metreyi aşıyor. Eni ise 5 metreye yakın. Köprü, yedi adet sivri kemerden oluşuyor. Bu kemerler, köprünün mimari özelliğini belirliyor. Bada Köprüsü, Göksu Nehri üzerinde kuruldu. Köprü, nehrin iki yakasını birleştiriyor. Köprü, hem ulaşım hem de sulama amaçlı kullanıldı. Köprü, aynı zamanda bir regülatör baraj sistemi olarak da işlev gördüğü için yerleşim yeri için önemli bir yere sahip.
Bada Köprüsü, 2014 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından onarıldı. Köprü, turizme kazandırıldı. Köprüyü ziyaret ettiğinde hem tarihi hem de doğal güzellikleri görebilirsin. Köprünün etrafında piknik alanları, yürüyüş yolları ve bisiklet parkurları bulunuyor. Bada Köprüsü, senin için ilginç bir yer olabilir. Köprüyü görmek için Beyşehir’e gelmelisin. Köprüyü gezerken, Osmanlı döneminin izlerini takip edebilirsin.
Beyşehir Gölü’nün kıyısında, Türkiye’nin en büyük nilüfer bahçesi ziyaretçilerini bekliyor. Çiftlik Mahallesi sınırlarında yer alan bu muhteşem doğal güzelliği yakından görmek sana harika anılar kazandırabilir. Burada, gölün üzerinde açan binlerce nilüfer çiçeğini görebilir, nilüferlerin arasında yüzen ördekleri, balıkları ve kuşları izleyebilirsin. Ayrıca gölün sakin sularında kano veya tekneyle gezinti yapabilirsin. Nilüfer bahçesinin en güzel zamanı ise gün batımı. O saatte, gökyüzünün ve gölün renkleri birbirine karışıyor ve nilüferlerin üzerine vuran ışıkla harika bir manzara oluşuyor. Beyşehir’e geldiğinde Nilüfer Bahçesi’ni ziyaret etmeden buradan ayrılmamalısın.
Beyşehir ilçesine bağlı Adaköy Mahallesi, Torosların kuzeyinde Beyşehir gölü havzasına yakın bir bölgede üç tarafı ırmaklarla çevrili ada şeklinde şirin bir yer. Burada doğanın güzelliğini, tarihin izlerini ve köy yaşamının sıcaklığını bir arada bulabilirsin. Adaköy’ün tarihi çok eskilere dayanıyor. 1998 yılında belediye statüsü alan mahalle, 2012 yılında ise mahalle oldu. Mahallenin merkezinde Selçuklu döneminden kalma bir cami ve bir hamam bulunuyor. Bu tarihi yapılar, Adaköy’ün kültürel mirasını yansıtıyor. Adaköy’ün doğal güzellikleri ise göz kamaştırıyor. Mahallenin etrafını saran ırmaklar, yeşilin her tonunu sunuyor. Irmak kenarında piknik yapabilir, balık tutabilir veya yürüyüş yapabilirsin.
Mahallenin içindeki çeşitli meyve ağaçları ise sana doğal lezzetler sunuyor. Adaköy’ün meyveleri arasında elma, armut, erik, kayısı ve ceviz gibi çeşitler var. Adaköy’ün insanları ise çok misafirperver ve samimi. Mahalle halkı geçimini ağırlıklı olarak çiftçilik, hayvancılık ve sezonluk çalışmalar ile sağlıyor. Mahalledeki evlerin çoğu geleneksel mimariye sahip. Bu evleri ziyaret ederek köy yaşamını tanıyabilir, yöresel yemekleri tadabilir ve el sanatlarına bakabilirsin. Adaköy, hem tarih hem de doğa severler için harika bir seçenek. Buraya gelerek hem dinlenebilir hem de yeni şeyler öğrenebilirsin.
Beyşehir’de doğa severler için kaçırılmayacak bir yer olan Leylekler Vadisi, her yıl ilkbaharda binlerce leyleğin gelip yuva kurduğu ve ardıç ağaçlarıyla kaplı bir alan olması ile öne çıkıyor. Leylekler, Afrika’dan gelerek vadiyi bir cennete dönüştürüyor. Onları yakından görmek ve fotoğraflamak için birçok kişi buraya akın ediyor. Leylekler Vadisi, hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle dikkat çekiyor. Ayrıca vadi, Beyşehir Gölü Milli Parkı’nın da yakınlarında yer aldığı için kolayca ulaşılabilir. Burada göl manzarası eşliğinde piknik yapabilir, bisiklete binebilir veya doğa yürüyüşü yapabilirsin. Leylekler Vadisi, Türkiye’nin en büyük leylek kolonisine ev sahipliği yapıyor.
Leylekler, baharın başında gelip yaz sonuna kadar kalıyorlar. Vadinin simgesi haline gelen bu kuşlar, insanlara zarar vermeden yaşamlarını sürdürüyorlar. Leyleklerin uçuşunu, yuvalarını ve seslerini izlemek çok keyifli bir deneyim. Leylekler Vadisi’nde sen de bu deneyimi yaşayabilirsin. Beyşehir’in en güzel yerlerinden birisi olan Leylekler Vadisi, doğanın ve tarihin iç içe olduğu bir vaha. Sen de bu vahayı keşfetmek istersen, Leylekler Vadisi’ni mutlaka ziyaret etmelisin.
Kubad-Abad Sarayı, Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad’ın yazlık konutu olarak yaptırdığı bir saray kompleksi. Saray, Beyşehir Gölü’nün güneybatı kıyısında, Konya’nın batısında yer alıyor. Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu saray, 1980 yılından beri süren kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkartılıyor. Sarayın en dikkat çekici bölümü, duvarlarında bulunan renkli çini panoları. Bu panolarda hayvan, bitki ve geometrik motifler yanında, av sahneleri, müzik aletleri ve dans eden insanlar da resmedildiği için oldukça önemli. Çinilerin renkleri ve desenleri çok canlı ve zengin olması da dikkat çekiyor. Sarayın çinileri, Selçuklu sanatının en önemli eserlerinden sayılıyor. Sarayın diğer bölümleri arasında hamam, mescit, mutfak, atölye ve depolar bulunuyor. Yapının etrafında da bahçeler, havuzlar ve su kanalları yer alıyor. Sarayın yapımında taş, tuğla, ahşap ve kireç kullanıldığı görülebiliyor.
Sarayın planı ve mimarisi hakkında tam bir bilgiye sahip olunmasa da kazılarda ortaya çıkan buluntular bize sarayın görkemli ve ihtişamlı olduğunu gösteriyor. Kubad-Abad Sarayı, Selçuklu tarihi ve kültürüne ışık tutan bir yer. Burayı ziyaret ederek sarayda yaşayan insanların nasıl giyindiklerini, ne yediklerini, ne eğlendiklerini ve nasıl ibadet ettiklerini öğrenebilme şansın bulunuyor. Bu nedenle Beyşehir’de gezilecek yerler listene bu yapıyı da ekleyebilirsin.
Beyşehir’de görülmesi gereken tarihi ve kültürel bir zenginlik olan Atlıkaya Kabartması, Fasıllar köyünde bulunuyor. Bu kabartma, Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait bir anıt mezarın parçası olarak kabul ediliyor. Kabartmanın yanında, genç yaşta ölen Lukuyanus adlı bir kişiye ait bir kitabe de yer alıyor. Atlıkaya Kabartması, yüksekliği 10 metre olan dik bir kayanın üzerine oyulmuş 1.85 metre boyunda bir at figüründen oluşuyor. Atın başı sağa dönük ve kulakları dik duruyor. Atın üzerinde ise hiçbir süs veya sembol bulunmuyor. Bu kabartma, Roma sanatının özelliklerini yansıtıyor. Kitabe ise kayanın sağ tarafında, zeminden beş metre yükseklikte bulunuyor. Kitabe, Lukuyanus’un babası tarafından oğlunun hatırasını yaşatmak için yazılmış. Kitabede, Lukuyanus’un nasıl öldüğü ve ne kadar sevildiği anlatılıyor.
Kitabe, Latince yazılmış ve Türkçeye çevrilmiş. Atlıkaya Kabartması ve kitabesi, Beyşehir’in tarihini ve kültürünü tanımak için önemli bir kaynak oluşturuyor. Bu eserleri görmek için Beyşehir merkezden Fasıllar köyüne giden yolu takip etmen yeterli. Atlıkaya Kabartması, seni hem etkileyecek hem de bilgilendirecek bir yer.
Fasıllar Köyü Anıtı, Fasıllar Mahallesi’nde bulunuyor. Hititler’in Mistia kenti kalıntılarının yanında, sırt üstü yatmış bir dev kayayı andırıyor. Ama bu kaya sadece bir kaya değil, aynı zamanda dünyanın en büyük kaya anıtlarından biri. Bu anıtın boyutları seni şaşırtacak. Yaklaşık 72 ton ağırlığında olan bu dev kayanın bir yüzüne, Hitit sanatının özelliklerini taşıyan kabartmalar oyulmuş. Kabartmalarda, bir aslan, bir boğa, bir geyik ve bir kurt başı görüebilirsin. Ayrıca, anıtın üzerinde Hitit hiyeroglifleri de var. Bu yazılar, anıtın kimin için yapıldığını ve ne anlama geldiğini anlatıyor. Fasıllar Köyü Anıtı, aslında bir mezar taşı.
Anıtın altında, Hitit kralının oğlu olan Piyama-Kurunta’nın mezar odası bulunuyor. Piyama-Kurunta, genç yaşta öldüğü için, babası onun için bu anıtı yaptırmış. Anıtın şekli, Piyama-Kurunta’nın doğumundan önce annesinin rüyasında gördüğü bir kurt beşiğini simgeliyor. Bu anıt, 3 bin 500 yıl önce dikilmiş ancak zaman içerisinde devrildiği için günümüzdeki pozisyonu almışs. Günümüzde yerde yatar vaziyette duruyor. Bu durum, anıtın korunmasını ve ziyaret edilmesini zorlaştırıyor. Bazı uzmanlar ve yerel halk, anıtın ayağa kaldırılmasını ve daha iyi tanıtılmasını istiyor. Fasıllar Köyü Anıtı’nı görmek istersen, Beyşehir’e gelip bu tarihi eseri yakından inceleyebilirsin.
Beyşehir Gölü’nde bir ada üzerinde yükselen Kız Kalesi, Anadolu Selçuklularının yazlık başkenti Kubadabad’ın haremliği ve tersanesi olarak kullanıldı. Kalenin adı, çeşitli efsanelere dayanıyor. Bunlardan birine göre, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, kızını çok seven ve onu herkesten saklayan bir baba. Bir gün, kızını görmeye gelen bir şehzade, ona aşık olur ve evlenmek istiyor. Ancak Sultan, kızını vermek istemez ve onu göldeki adaya gönderir. Şehzade ise pes etmez ve kızı kaçırmak için adaya yelken açar. Fakat tam adaya yaklaşırken, gölde büyük bir fırtına kopar ve şehzade ile kız boğulur. Böylece, ada ve kale Kız Kalesi olarak anılmaya başlar. Kız Kalesi, sadece tarihi değil, doğal güzelliğiyle de ilgi çekiyor. Adanın etrafında yüzlerce kuş türü yaşıyor. Manyas Kuş Cenneti’nden sonra Türkiye’nin ikinci kuş cenneti olan ada, kuş gözlemcileri için ideal bir yer. Adada ayrıca harçlı duvar yıkıntıları, sur ve saray kalıntıları da bulunmaktadır. Bu kalıntılar, Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyor. Kız Kalesi ve Adası, Beyşehir’in en önemli turistik yerlerinden birisi. Buraya gelerek hem tarihi hem de doğal güzellikleri keşfedebilirsin. Adanın etrafında tekne gezileri yapabilir, kuş sesleriyle huzur bulabilirsin.
Karagöl, Anamas Dağları’nın eteklerinde, Beyşehir’in Kurucuova Kasabası’na 15 km uzaklıkta, 2500 metre yükseklikte bir krater gölü. Adını, batı yakasındaki sarp kayalıklarda yaz kış kar ve buz bulunmasından alıyor. Bu kar ve buz, güneşin ışığıyla gölün üzerinde muhteşem bir renk cümbüşü oluşturuyor. Karagöl, son dönemlerde doğa tutkunlarının ve fotoğrafçıların uğrak noktası haline geldi. Gölün çevresinde yürüyüş yapabilir, çadır kurabilir, piknik yapabilir veya gölde balık tutabilirsin. Gölün suyu çok berrak ve temiz olması öne çıkıyor. Eğer balıkçılığa meraklıysan gölde yaşayan alabalık, sazan ve kerevit gibi balıkları yakalayabilme şansın var. Karagöl’e gitmek için Beyşehir’den Kurucuova Mahallesi’ne giden minibüsleri kullanabilirsin.
Beyşehir Karaburun Plajı, Beyşehir Gölü’nün kıyısında yer alan bir plaj. Burası, yeşil ile mavinin iç içe olduğu, doğa ile barışık bir tatil yapmak isteyenler için ideal bir yer. Karaburun Plajı’nda, kumlu ve geniş bir sahil şeridi bulunuyor. Burada güneşlenmek, yüzmek, su sporları yapmak veya kumdan kaleler yapmak mümkün. Plajın suyu sığ ve temiz olmasının yanı sıra belirli saatlerde cankurtaran hizmeti de bulunması ile öne çıkıyor. Karaburun Plajı’nda sadece deniz ve kum değil, aynı zamanda piknik ve kamp yapma imkanı da bulabilirsin.
Plajın çevresinde, göl manzaralı çadır alanları, elektrik, tuvalet, duş ve gıda ihtiyaçlarını karşılayabileceğin işletmeler mevcut. Burada doğanın sesini dinleyerek, yıldızları seyrederek veya ateş başında sohbet ederek keyifli vakit geçirebilirsin. Karaburun Plajı, hem doğal hem de tarihi güzellikleri bir arada sunan bir yer. Buraya gelerek hem dinlenebilir hem de eğlenebilirsin. Karaburun Plajı’na nasıl gideceğini merak ediyorsan, Beyşehir ilçe merkezinden ulaşabilirsin.
Kale Kapısı, Selçuklu Devleti zamanında Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılan ve Süleymanşehir adı verilen şehrin doğu girişini koruyan bir kapı olarak biliniyor. Kale Kapısı, 1288-1290 yılları arasında inşa edildi ve üzerinde üç adet kitabe bulunuyor. Bu kitabelerden biri Eşrefoğulları’na, diğer ikisi ise kaleyi tamir ettiren IV. Murat’a ait. Kale Kapısı’nı yakından görmek için İlçe Tarım Müdürlüğü’nün bahçesine gidebilirsin. Burada kapının ve surların bir kısmını görebilirsin. Kapının yüksekliği 7 metre ve sağlam bir şekilde ayakta duruyor. Kale Kapısı, Selçuklu mimarisinin güzel bir örneğidir ve Beyşehir’in tarihine tanıklık ediyor. Kale Kapısı’ndan sonra Beyşehir Gölü’ne doğru yürüyebilirsin. Gölün kıyısında Kız Kalesi ve Adası’nı görebilirsin. Beyşehir’de Kale Kapısı ve Kız Kalesi gibi daha birçok tarihi ve doğal güzellik bulunmaktadır. Bu güzellikleri keşfetmek için Beyşehir’e gelmen gerekiyor.
İsmailağa Medresesi, yerleşim biriminin en ünlü eserlerinden olan Eşrefoğlu Camii’nin hemen yanında, taş bir yapı olarak dikkat çekiyor. İsmailağa Medresesi, Anadolu’da İlhanlılar döneminde yapılmış bölgenin en eski medreselerden biri. İlk olarak Seyfettin Süleyman Halil Bey tarafından yaptırıldığı ve sonra da Büyük Emir İsmail Ağa tarafından onarıldığı biliniyor. İsmail Ağa, Beyşehir’de ve çevresinde birçok hayır eseri bırakmış bir kişi olması ile öne çıkıyor. Medresenin karşısında da onun türbesi bulunuyor. Burası da Süt Dede Türbesi olarak biliniyor. İsmailağa Medresesi’ni ziyaret ettiğinde, kesme taşla yapılmış kapısını, avlusunu, revaklarını ve hücrelerini görebilirsin. Medresenin mimarisi ve süslemeleri çok ilginç ve güzel.
Medrese, eskiden ilim öğrenen ve öğreten öğrencilerin ve hocaların bulunduğu bir yerdi. Şimdi ise kültür merkezi olarak kullanılıyor. Burada sergiler, konferanslar, kurslar ve etkinlikler düzenleniyor. Medrese, Beyşehir’in tarihini, kültürünü ve sanatını yaşatan bir mekan. İsmailağa Medresesi’ni gördükten sonra, Beyşehir’in diğer güzelliklerine odaklanabilirsin.
Anamas Dağları, Beyşehir’in doğal güzelliklerinden biri. Batı Toroslar’ın bir parçası olan bu dağlar, Beyşehir Gölü’nü kuzeyden ve batıdan sarıyor. Burada hem göl hem de dağ manzarası seni bekliyor. Anamas Dağları’nda kamp yapabilir, doğa yürüyüşleri yapabilir, yaban hayatını gözlemleyebilirsin. Dağların eteklerindeki köylerde ise geleneksel yaşamı tanıyabilir, yöresel lezzetleri tadabilirsin. Anamas Dağları’nın en yüksek noktası 2110 metre. Bu dağın bir hikayesi de var. Rivayete göre, burada yaşayan bir çobanın kızı, bir yabancıya aşık olur. Ancak babası buna izin vermez ve kızını dağa götürür. Kız, sevgilisine kavuşmak için dağdan atlar ve ölür. Sevgilisi de onun ardından atlar ve ölür. Bu yüzden bu dağa Anamas Dağı denir.
Anamas, “ana masal” yani “anne masalı” anlamına gelir. Anamas Dağları, Torosların uzantısı olduğu için bitki örtüsü çok zengin. Burada çam, meşe, ardıç gibi ağaçlarla birlikte kekik, adaçayı, nane gibi otlar da yetişiyor. Dağların yamaçlarında ise elma, armut, erik gibi meyve bahçeleri görülebilir. Anamas Dağları’nın Beyşehir sınırları içerisinde görülebilir alanlarından birisi de Karagöl. Bu göl, bir krater gölü ve suyu çok berrak. Karagöl’ün etrafında piknik yapabilir, balık tutabilirsin. Anamas Dağları, Beyşehir’e yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta. Buraya ulaşmak için Beyşehir’den kalkan minibüsleri kullanabilirsin.
Beyşehir’de tarihi ve kültürel bir gezi yapmak istiyorsan, mutlaka Demirli Mescid’i de ziyaret etmelisin. Bu mescit, Eşrefoğlu Camii’nin batısında, dar sokakların arasında gizli bir hazine gibi. Küçük ama şirin bir yapı olan Demirli Mescid, adını pencerelerindeki demir şebekelerden alıyor. Bu demir şebekeler, mescidin mimari özelliğini ve estetiğini artırıyor. Demirli Mescid, 13. yüzyılda Anadolu Selçukluları döneminde inşa edildi. Mescidin içi ahşap tavanlı ve duvarlarında geometrik motifler bulunuyor. Mescidin mihrabı da sade ve zarif bir şekilde işlendiği görülebiliyor. Mescidin kapısı batı cephesinde konumlanıyor ve üzerinde Selçuklu sanatının izlerini taşıyan bir kitabe bulunuyor. Kitabede mescidin yaptırıldığı tarih ve yaptıran kişinin adı yazılı. Demirli Mescid, günümüzde de ibadet maksadıyla kullanılıyor. Mescide girdiğinde, tarihin ve maneviyatın atmosferini hissedebilirsin. Mescidin sakinliği ve huzuru seni etkileyebilir. Mescidi ziyaret ettikten sonra, Beyşehir’in diğer güzelliklerini de keşfedebilirsin.
Beyşehir’in tarihi güzelliklerden biri olan Bayındır Camii, Selçuklu döneminde 1365 yılında yapıldı. Ahşap sütunları, mukarnaslı başlıkları ve renkli motifleriyle Eşrefoğlu Camii’nin mimarisine benzerlik gösteriyor. Dış kısmı kare planlı ve oldukça düzenli olan caminin içi ise ferah ve aydınlık olacak şekilde inşa edilmiş. Caminin en ilginç yanı ise minaresi. Minare, caminin kuzeybatı köşesinde yer alır ve yuvarlak bir gövdeye sahip. Minarenin kaidesi, gövdesi ve şerefe kısmı farklı malzemelerden yapılmış. Kaidede taş, gövdede tuğla, şerefe kısmında ise ahşap kullanılmış. Minarenin bu şekilde yapılmasının sebebi bilinmiyor. Belki de zamanla değişikliklere uğradığı görülebiliyor. Bayındır Camii, Beyşehir’in merkezine 7 km uzaklıkta Bayındır mahallesinde bulunuyor. Beyşehir’in tarihi güzellikleri arasında yer alan bu camiyi mutlaka görmeli ve geçmişin izlerini takip etmelisin.
Eşrefoğlu Bedesteni, Anadolu’da ayakta kalan en eski bedestenlerden biri. Bu bedesten, Eşrefoğulları Beyliği’nin kurucusu Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından 1296 yılında yaptırılmış. Eşrefoğlu Cami’nin yanında, Eşrefoğlu Hamamı ile arasında yer alan bu yapı, aslında bir bez pazarı olarak kullanılmış. Bedesten yaptırıldığı yıllarda dokumacılık, renkli kumaşlar ve el işlerinin satıldığı bir yer olmayı başardı. Eşrefoğlu Bedesteni, 32 kubbeli ve 102 dükkanlı bir yapı. Kubbeli çatısı ahşap direklerle desteklenmiş ve geometrik motiflerle süslenmiş. Dükkanların kapıları da ahşap oymalarla bezenmiş. Bedestenin içinde gezinirken, tarihin izlerini hissedebilirsin. Günümüzde burada birçok kültürel etkinlik de düzenleniyor. Mesela, geleneksel el sanatları sergileri, konserler, tiyatro gösterileri gibi. Sen de bu etkinliklere katılabilir veya sadece bedestenin atmosferini yaşayabilirsin. Eşrefoğlu Bedesteni, Konya’nın kültürel mirasının önemli bir parçası. Bu bedesten, tarihi ve özgün kimliğini korumak için restore edilmiş ve ziyarete açıldı. Sen de bu bedesteni görmeden Beyşehir’den ayrılma. Burası sana unutulmaz bir deneyim sunacak.
Erbaba Höyüğü, Beyşehir’de yer alan ve yaklaşık 7500 yıl önce Neolitik Çağ’da yaşamış insanların izlerini taşıyan bir arkeolojik sit alanı. Burada yaptığın bir ziyaret, Anadolu’nun ilk yerleşimlerini ve kültürlerini tanımana yardımcı olabilir. Erbaba Höyüğü’nde 1968 yılından beri kazı çalışmaları devam ediyor. Kazılarda ortaya çıkarılan eserler arasında mızrak ve ok uçları, çeşitli kaplar, hayvan figürinleri, boncuklar ve takılar bulunuyor. Bu eserler, höyükte yaşayan insanların avcılık, hayvancılık ve tarım yaptıklarını, sanat ve estetik duygularının gelişmiş olduğunu gösteriyor. Erbaba Höyüğü’nü ziyaret ettiğinde, höyükteki evlerin planını, mimarisini ve yapım malzemelerini görebilirsin. Evlerin duvarlarında çeşitli motifler ve renkler kullanıldığı biliniyor. Evlerin içinde ocaklar, fırınlar, depo alanları ve yataklar bulunuyor. Evlerin çatılarına merdivenle çıkılıyor. Erbaba Höyüğü’nde yapılan çalışmalar sonucunda bir tapınak da bulundu. Tapınakta, höyükteki insanların inançlarına dair ipuçları veren semboller ve heykeller yer alıyor. Tapınağın önünde bir meydan yer alıyor. Burada törenler, kutlamalar ve ritüeller yapıldığı düşünülüyor. Erbaba Höyüğü, Anadolu’nun en eski uygarlıklarından birine ev sahipliği yaptığı için gezi planında yer almayı kesinlikle hak ediyor. Burayı keşfetmek için harekete geçebilirsin.
Hızır Ali Paşa Camii, Bayavşar kasabasının merkezindeki meydanda bulunuyor. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahip olan cami, arazinin meyilli olmasından dolayı batı tarafında toprak boşaltılarak inşa edilmiş. Caminin yapım tarihi kesin olarak bilinmese de, 16. yüzyılın ikinci yarısında Konya Beylerbeyi Hızır Ali Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin ediliyor. Caminin dış cephesi sade bir görünüme sahip. Taştan yapılmış olan caminin duvarlarında çeşitli geometrik motifler ve bitkisel süslemeler yer alıyor. Caminin kuzeyindeki giriş kapısı üzerinde, Hızır Ali Paşa’nın adının yazılı olduğu bir kitabe bulunuyor. Caminin güneyinde ise, son cemaat yeri olarak kullanılan üç kubbeli bir revak yer alıyor. Revakın ortasındaki kubbe, diğerlerinden daha büyük ve yüksek. Caminin iç mekanı da dışarıdan olduğu kadar etkileyici. Caminin mihrabı, mermerden yapılmış ve çeşitli renklerde taşlarla süslenmiştir.
Mihrabın üzerinde, Allah’ın 99 isminin yazılı olduğu bir levha bulunuyor. Caminin minberi de mermerden yapılmış ve geometrik şekillerle bezelidir. Caminin kubbesi ise, ahşap bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kubbenin iç yüzeyinde, Kur’an ayetleri ve çiçek motifleri yer alıyor. Hızır Ali Paşa Camii, Beyşehir’in kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Bu camiyi ziyaret ederek, Osmanlı döneminin sanatını ve mimarisini yakından tanıyabilirsin.
Konya’yı gezmek için tüm görülecek yerlere Konya’da gezilecek yerler yazımıza tıklayarak devam edebilirsin.