Sahip olduğu zengin kültürel miras sayesinde ‘’Elbe’nin Floransa’sı’’ olarak adlandırılan Dresden, Almanya’nın doğusunda, Çek Cumhuriyeti ve Polonya sınırına hayli yakın bir noktada yer alıyor. Barok tarzda inşa edilen görkemli mimari eserleriyle ziyaretçileri etkisi altına alan şehrin neredeyse her yanında büyüleyici güzellikte bir saray veya kiliseyle karşılaşabilirsiniz. Tarihi günümüzden binlerce yıl öncesine kadar giden Dresden, özellikle 18. yüzyıl döneminde pek çok yetenekli müzisyen ve sanatçı için cazibe merkezi haline geldi. Bölgede açılan sanayi ve üretim tesisleri sayesinde Almanya ekonomisi içinde önemli yere kavuşan Dresden, daha sonra bu özelliğini kısmen yitirse de halen önde gelen bir turizm ve kültür şehri olmayı sürdürüyor.
Kent merkezinde bulunan Frauenkirche yani Kadınlar Kilisesi, Dresden’in en görkemli mimari eserlerinden. Önceleri bir Roma Katolik kilisesiyken sonradan Protestan kilisesi haline gelen yapı halen şehre gelenlerin ilk durakları arasında. 96 metreye ulaşan devasa kubbesiyle dikkat çeken kilise, 2. Dünya Savaşı’nda büyük oranda hasar gördü ve daha sonra tekrardan restore edilerek ibadete açıldı. Frauenkirche ayrıca kubbesine çıkarak Dresden manzarasını seyredebileceğiniz muhteşem yerlerden biri. 1700’lü yılların ilk yarısında inşa edilen Kraliyet Sarayı, eskiden şehri yöneten hanedanın konutuyken günümüzde Dresden’e gelen turistleri ağırlıyor. İçerisinde 5 farklı müzeyi barındıran sarayda düzenlenen sergiler ise hiç kuşkusuz burayı çok daha enteresan bir yer haline getiriyor. Ayrıca şimdilerde modern sanat müzesi olan Albertinum, 1800’lü yıllarda Dresden’e kazandırılan ve ‘’Dünya üzerindeki en büyük porselen sanat eseri’’ unvanını taşıyan Fürstenzug, Dresden’de görülebilecek önemli diğer noktalar. Ayrıca tüm bu yerlerin ötesinde bugün Dresden denince neredeyse herkesin aklına gelen ilk yapı olarak anılan Zwinger Sarayı da kesinlikle ihmal edilmemeli. Görkemli bahçesiyle ziyaretçileri şaşkına çeviren saray birbiriyle bağlantısı bulunan tarihi köşkler, çeşmeler ve havuzlardan meydana geliyor. Sarayda gezerken kraliyet ailesinden miras kalan sanat koleksiyonunu görebilir, dünyanın en büyük porselen müzelerinden birini dolaşabilirsiniz.
Saksonya mutfağının başarılı temsilcilerinden Dresden, özellikle lezzetli şnitzel ve sosisleriyle önceliği damak tadı olanları da mutlu ediyor. Berliner adı verilen sosis domuz etinden, Frankfurter ise dana etinden yapılıyor. Eğer balık, patates veya sebze ile hazırlanan yemeklerden hoşlanıyorsanız, Dresden’de bu malzemelerin kullanıldığı nefis tatları bulabilirsiniz. İçecek olaraksa Almanya’nın sevilen biralarını ve kahvelerini deneyebilirsiniz.