Avrupa’nın turistik anlamda en popüler başkentlerinden biri olan Madrid kendine has dokusuyla, tarihiyle, enerji dolu sokaklarıyla, gece hayatıyla ve muazzam lezzetleriyle gezginlerin düşlerini süslüyor.
Bu canlı atmosferin içinde kaybolmak ya da botanik bahçelerinden müzelere, nehirlerden kraliyet saraylarına, sanat galerilerinden devasa parklara macera dolu bir gezi planı yapmak istiyorsan, senin için hazırladığımız gezi önerilerine göz atabilirsin. Yazıya başlamadan önce Madrid seyahatine çıkacak olanların merak ettiği birkaç soruyu senin için yanıtladık.
Madrid seyahati kaç gün olmalı?
Şehri tam olarak keşfetmek ve tadını çıkarmak için en az 4 gününü ayırmanı öneriyoruz. Bu süre içerisinde görmen gereken yerleri görebilir, dilediğince alışveriş yapabilirsin.
Madrid seyahatini hangi ayda gerçekleştirmelisin?
Yaz aylarında sıcaklığın çok yüksek olduğu Madrid’i tam olarak keşfetmek ve keyfini çıkarmak için ilkbahar ve sonbahar aylarını tercih etmeni öneriyoruz. Bize göre ise Madrid’in en güzel zamanı eylül ayı.
Madrid yürüyerek gezilir mi?
Madrid, Avrupa’nın gezilmesi en keyifli ve en kolay şehirlerinden biri. Gezerken çok keyif alacağını inandığımız Madrid’i gezerken araca ihtiyacın olmayacak. Şehir içinde metroyu da kullanabilirsin.
Madrid’in en sevilen meydanlarından biri olarak öne çıkan ve Sol Meydanı olarak bilinen Puerta del Sol, kentin Taksim Meydanı desek yanlış olmaz. Turistik destinasyonlara yakın olması, şehir merkezinde bulunması, pek çok popüler cadde ile kesişim noktasında olması, bu meydanı daha da ayrıcalıklı kılıyor. Çevresinde çok sayıda alışveriş mekanı, kafe ve mağaza bulunan Puerta del Sol, Ayı ve Kocayemiş Ağacı heykeline de ev sahipliği yapıyor.
Yılbaşı başta olmak üzere pek çok özel günde şehrin kalbi tam anlamıyla burada atıyor. Güneş Kapısı Meydanı’nda her daim sokak sanatçılarının orijinal bir performansına tanıklık edebilirsin. Tarihi binalara, heykellere, barlara, restoran ve kafelere sahip olmasından dolayı günün her saati işlek olan Puerta del Sol’un yıldızı ise 20 metre yüksekliğinde olan ve Puerta de Alcala adı verilen kapı. Neoklasik tarzda inşa edilen kapıda top şarapnellerinin izleri hale mevcut.
Madrid’in en ünlü müzelerinden biri olan Prado Müzesi, 200 yıllık bir geçmişe sahip. İsmini yer aldığı sokaktan alan bu popüler müze, pek çok açıdan Fransa’daki Louvre Müzesini anımsatıyor. 5 binden fazla çizime ve binin üzerinde baskıya, madalyaya ya da paraya ev sahipliği yapan Prado Müzesi’nin yıldızı hiç şüphesiz ki The Garden of Earthly Delights.
Çok sayıda Goya heykelinin yer aldığı müzede aynı zamanda Goya Kapısı adı verilen bir kapıda mevcut. Ülkenin en kapsamlı sanat müzeleri arasında olan Prado Müzesi, El Greco’dan Peter Paul Rubens’e birçok sanatçının eserlerine yer veriyor. Sadece Goya’ya ait 100’den fazla eser ziyaretçilerle buluşuyor. Bilet sırası hafta sonlarında epey uzun olabiliyor. Bu nedenle biletini online olarak da satın alabilirsin.
Kişi başı 15 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Büyük Madrid Meydanı olarak da bilinen Plaza Mayor, şehrin hemen merkezinde konumlanıyor. Hem bölge halkı hem de turistler için popüler bir buluşma alanı olan Plaza Mayor, çevresinde yer alan tarihi binalar ve kafelerle oldukça etkileyici bir görüntü yaratıyor. Kahve mekanlarını hemen karşısında III. Felipe heykelini görebilirsin.
Plaza Mayor şehrin ana meydanı olarak kabul görüyor. Geçmiş dönemlerde de pek çok idam, taç töreni ya da boğa güreşleri bizzat bu alanda gerçekleşmiş. Bu tip etkinliklerin olduğu anlarda, Plaza Mayor’da 50 binden fazla insanın toplandığı belirtiliyor. 1500’lü yıllardan bu yana Madrid’in sembollerinden biri olan Plaza Mayor, biçim olarak üçgen formunda. Şehirdeki pek çok popüler caddenin ucu bir biçimde bu meydana bağlanıyor. Meydanın oldukça estetik Barok mimarisi ve bronz atlı heykeli bile buraya adım atman için yeterli.
Madrid’deki Atocha Tren Garına son derece yakın bir konumda yer alan Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi, modern müzecilik yaklaşımlarını benimseyen bir yer. Toplamda 4 ayrı kattan oluşan müzede Dali Picasso ya da Solana gibi değerli isimlerin en nadide eserleri bir arada sergileniyor.
Yıl boyunca kendine yer bulan geçici sergilerdeyse daha çok çağdaş sanata dair örnekler sunuluyor. Koleksiyonların yer aldığı bölümlerin haricinde konferans salonu, kütüphane gibi alanlar da ziyaretçilerden büyük bir ilgi görüyor. Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi’nde toplamda 22 bin 400 adet eseri inceleme şansı bulabilirsin. Picasso’ya ait meşhur “Guernica Tablosu” müzenin yıldızları arasında yer alıyor.
Kişi başı 10 Euro
18 yaş altı ücretsiz
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Şehrin en değerli tarihi mekanlarından olan Madrid Kraliyet Sarayı, yeşil bahçeleri kucaklayan geniş bir tepede yer alıyor. Colmenar adı verilen özel granit taşlardan inşa edilen bu heybetli saray, 1700’lü yıllardan bugüne miras kalmış durumda. Mimari anlamda Neoklasik tarzın etkisi bariz şekilde hissediliyor. Freskleri dışında özel kraliyet koleksiyonları ya da sanat koleksiyonları, ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor.
Goya’dan Rubens’e kadar birçok usta ismin eserleri koleksiyonlarda kendine yer bulabiliyor. Sarayın salonlarını gezdiğinde ağırlıklı olarak Rokoko tarzının baskın olduğunu görebilirsin. Pek çok devlet töreni ya da resmi davetler için burası hala aktif bir şekilde kullanılabiliyor. Sarayın korkuluk bölümlerinde hemen hemen bütün kralların heykelleri dizilmiş. Bu arada sarayın iç bölümlerinde bulunan Kraliyet Eczanesi de cephanelik bölümü gibi ziyaret edilebiliyor.
Kişi başı 16 Euro
İndirimli 8 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Şehrin özerk bölgesinde yer alan El Escorial, hem dini hem de kültürel amaçlarla kullanılıyor. Sierra de Guadarrama Dağı’nın eteklerinde konumlanan El Escorial, saray, kütüphane ve manastır gibi ana bölümlere sahip. İspanya Kralı II. Felipe'nin burayı sıklıkla kullanması, El Escorial’i daha da değerli kılıyor. Burası yaklaşık 35 senedir UNESCO’nun “Dünya Mirasları” listesinde kendine yer buluyor. 1563 senesinde inşa edilen mekan, o dönemlerde ciddi bir sanat koleksiyonuna sahipmiş.
İspanya Kralı II. Felipe, kaldığı dönemlerde çok sayıda tabloyu ve kitabı burada biriktirmiş. Bugün hala dünyanın en iyi ressamlarının eserleri büyük bir koleksiyon olarak El Escorial’da sergileniyor. Mimar Juan Bautista de Toledo tarafından tasarlanan yapıda 40 binden fazla nadir kitap koleksiyonu bulunuyor.
Kişi başı 12 Euro
Öğrenciler için 6 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Madrid’de sanatın kültürle kesiştiği bir mekân olan Caixa Forum, hem bir müze hem de kültür merkezi olarak değerlendiriliyor. İspanya merkezli bir banka olan Caixa Bankası tarafından kurulan müze, özellikle dikey bahçesiyle büyük bir üne sahip. Geçmiş yıllarda büyük bir elektrik santrali olarak kullanılan Caixa Forum, 2001 senesinde La Caixa’nın girişimleri ile alınmış.
Tam 6 sene boyunca mimarisi ve uygulaması üzerinde çalışılan yapı, bugünkü formuna kavuşturulmuş. Patrick Blanc tarafından oluşturulan devasa bahçe, İspanya’da kurulmuş olan ilk bahçe olarak biliniyor. Caixa Forumun içerisinde geçici sergiler, konferans salonları ve oturma alanları bulunuyor. Bu büyüleyici mekan, tiyatro oyunları, film gösterimleri, konserler, sergiler ve sempozyumlar için sene boyunca değerlendiriliyor.
Madrid şehrine geldiğinde buranın en popüler caddesi olarak kabul edilen Gran Via Madrid’e uğramaman olanaksız. “Madrid Büyük Yol” olarak da bilinen bölge, bizdeki Taksim gibi düşünülebilir. Burası için genel olarak “İspanya’nın Broadway’i” şeklinde bir benzetme yapılıyor. Görkemli binalara bakmaktan başını indiremeyeceğin bu ünlü cadde, aynı zamanda gece hayatı için de merkezi yerlerden biri olarak değerlendiriliyor.
Caddede Art Deco adı verilen bir mimari tarzın hakim olduğunu belirtebiliriz. Caddeye dek ilk planlamalar 1862 senesine kadar uzanıyor. Caddenin bugünkü haline kavuşması için 50 caddenin ve 300 civarında binanın yıkımına karar verilmiş. Capitol ve Kolezyum, Lope de Vega ya da Rialto, cadde üzerinde yer alan en popüler mekanlar arasında sıralanabilir. Ayrıca Kanatlı Zafer Heykeli ile Metropolis Binası da caddenin sınırları içerisinde bulunuyor.
Madrid’in tabiat güzelliklerine yakından tanıklık etmek istersen Retiro Parkını mutlaka listene eklemelisin. Şehrin en köklü parklarından biri olan Retiro Parkı’nın ünü ülke sınırlarının ötesine çıkmış durumda. 2021 senesinde UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen park, toplamda 350 hektarlık bir alana yayılmış durumda.
Park; piknik yapan, kürek çeken, yürüyüş yapan, çeşitli spor aktiviteleri ile zaman geçiren insanlarla harika bir atmosfer oluşturuyor. Parkın içerisinde ufak bir gölün yer alması burayı daha da popüler kılan bir unsur. Çocuklu ailelerin çok sık uğradığı bu devasa parkı keşfederken Palacio Crystal ile botanik bahçesini de es geçmemelisin. Bu arada parkta 1633 senesinden bu yana ayakta olan “Montezuma Selvi” isimli bir ağaç da bulunuyor.
İspanya’nın Madrid şehrinde keyifli bir alışveriş deneyimi için San Miguel Pazarı oldukça ideal bir yer. Plaza Mayor’a yürüme mesafesinde olan turistik pazarda aradığın pek çok ürünü kolayca bulabilirsin. Pazar, 1916 senesinden bu yana bölgede aktif bir şekilde kendine yer buluyor.
Avrupa’nın hem en eski hem de en büyük pazarları arasında gösterilen San Miguel Pazarı, Art nouveau adı verilen mimari stile sahip. Tarihi pazarda farklı ürünlerin yer aldığı 200’ün üzerinde tezgahla karşılaşabilirsin. Ülkenin farklı noktalarından gelen oldukça kaliteli şaraplar ve gıdalar bu tezgâhlarda kendine yer buluyor. 2009 senesinden bu yana burası, şehrin ilk gastronomi pazarı olarak işlev görüyor.
Yukarıda yer verdiğimiz Retiro Parkı’nın en önemli yapıları arasında bulunan Kristal Saray, 1800’lü yılların mimari anlayışını yansıtıyor. O dönemin seramik sanatçılarından biri olan Ricardo Velázquez Bosco tarafından tasarlanan Palacio de Cristal, son derece büyük demir çerçevelerden ve cam panellerden meydana geliyor. Nitekim buranın Palacio de Cristal olarak anılmasının nedeni de bu panellerin varlığı.
Sarayın orijinal ışıklandırması, mekana çok özel bir hava kazandırıyor. Zaman zaman çeşitli sergilere ev sahipliği yapan Palacio de Cristal, turistlerin en çok fotoğraf çektiği noktalar arasında kabul ediliyor. Son restorasyonu 1975’te tamamlanan saray, UNESCO tarafından da onurlandırılmış.
Madrid’in bir diğer önemli meydanı olan Cibeles Meydanı, aynı ada sahip olan sarayı da bünyesinde barındırıyor. Bu nedenle bölge, “Saray Meydanı” olarak da anılıyor. Meydandaki saray günümüzde Belediye Meclisi olarak değerlendiriliyor. Gözlem güvertesi sayesinde etkileyici bir manzarayı izleme şansı bulabilirsin. Kulenin yerden yüksekliği yaklaşık olarak 60 metre civarında.
Bu arada Cibeles Meydanı içerisinde şehrin tarihi çeşmelerinden biri olan Cibeles Çeşmesi de yer alıyor. Bu önemli çeşmenin doğurganlığı temsil ettiğine inanılıyor. Şampiyon olan futbol takımları ya da İspanya Futbol Milli Takımı, kutlamaları genellikle bu meydanda kutluyor. Aynı zamanda çok sayıda resmi geçit için de aktif olarak kullanılıyor.
Madrid’de her pazar günü kurulan El Rasto de Madrid, alışveriş yapmak adına son derece ideal bir yer. El Rasto de Madrid, genellikle Ribera de Coritodores ve çevresinde kuruluyor. Pazarın aynı zamanda Plaza de Cascorro’ya da oldukça yakın olduğunu belirtmeliyiz. Toplamda 3 binden fazla tezgahın yer aldığı bu büyük pazar alanında fiyatlar da oldukça uygun.
El Rasto de Madrid içerisinde hem sıfır hem de ikinci el ürünler bulman mümkün. Fakat ikinci el ürünler için sabahın erken saatlerinde burada hazır bulunmanda yarar var. Hayvan türlerinden kıyafetlere aradığın her şeyi bulabileceğin bu kalabalık yerde pazarlık yapmak oldukça yaygın bir gelenek.
Madrid içerisinde gezebileceğin en ilginç yerlerden biri de Debod Tapınağı. Yaklaşık 2200 sene önce inşa edilen bu tapınak, 1972 senesinde günümüzdeki alanına taşınmış. Taşınma esnasında tapınağa ait bazı parçalar kaybolmuş. Bu köklü Mısır tapınağı günümüzde hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgi odağı durumunda.
Debod Tapınağı Mısır Hükümeti tarafından İspanya’ya bağışlanmış. Özellikle yapının sel altında kalmasını önlemek amacıyla bağışlanan tapınak, Aswan Barajı’nın yapımı ile beraber Mısır’da olduğu dönemlerde yılın önemli bir bölümünde sular altında kalmış. Cuartel de la Montana Parkı’nda bulunan Debod Tapınağı, Kraliyet Tapınağı’na son derece yakın.
Şehrin meşhur altın sanat üçgenlerinden birini oluşturan Thyssen-Bornemisza Müzesi, ismini sanat sever bir iş insanından alıyor. Bilindiği üzere Madrid şehrinde altın sanat üçgeni kavramını meydana getiren diğer iki müze Centro de Arte Reina Sofia ve Prado Müzesi. Van Gogh’tan Rubens’e kadar çok sayıda sanatçının eseri bu müzede ziyaretçilerle buluşuyor.
Bu arada müze içerisinde alışveriş yapmana olanak tanıyan güzel bir mağaza da bulunuyor. Thyssen-Bornemisza Müzesi’nde yalnızca tablolar değil aynı zamanda heykeltıraş Rodin’e ait heykeller de kendine yer buluyor. Müzedeki eserler genel olarak 13 ila 20’nci yüzyıl arasında kalan döneme ait. Toplamda 3 ayrı kattan oluşan bu cazip müzede 1000 civarında eser söz konusu.
Kişi başı 13 Euro
Öğrenciler için 9 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Francisco de Cubas imzasıyla yapılan Almudena Katedrali, 150 yıla yaklaşan tarihiyle dikkat çekiyor. Kraliçe Maria de la Mercedes’in onuruna inşa edilen bu büyük katedral, Kraliyet Sarayı’nın dibinde konumlanıyor. Almudena Katedrali aynı zamanda şehrin en büyük dini mekanı durumunda. Neo-
Gotik mimari tarzında inşa edilen Almudena Katedralinde ufak da olsa bir müze kısmından da söz edebiliriz. Bu arada yakın zaman önce Kral VI. Felipe ile Kraliçe Letizia Ortiz burada evlenmişlerdi. Almudena Katedralini dolaşırken birbirinden özgün çok sayıda şapelle karşılaşabilirsin.
Salamanca adı verilen bölgenin en meşhur destinasyonu olarak kabul edilen Las Ventas, sadece Madrid’in değil aynı zamanda tüm İspanya’nın en gelişmiş arenası. 1931 senesinden bu yana kullanılan Las Ventas, kimi kaynaklarda “Plaza de Toros de Las Ventas” olarak da geçiyor.
Yetenekli mimar Jose Espeliu’nun imzasıyla tamamlanan arena, 23 bin kişilik bir kapasiteye sahip. Boğa güreşleri alanında dünyanın en büyük 3’üncü arenası olan Las Ventas, hem tarihi hem de sanatsal bir anıt statüsünde. Boğa güreşlerinin yanında arenada büyük çaplı konserler de organize ediliyor. Arenayı ve içinde yer alan müze alanını ücretsiz bir şekilde dolaşabilirsin.
Her gün 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Real Madrid, futbolla biraz da olsa ilgilenen herkesin mutlaka adını duyduğu bir spor kulübü. Özellikle de futbol branşında dünya genelinde müthiş başarılar elde eden efsane takım, İspanya’nın Barcelona ile beraber gurur kaynağı diyebiliriz. Ülkenin yurt dışında tanıtılmasında çok önemli katkıları olan Real Madrid’in yıllar boyunca maçlarına ev sahipliği yapan stadyumunu mutlaka yakından görmelisin. Eğer Real Madrid’in iç saha maçına denk gelirsen mutlaka bir maç bileti almalısın. Böyle bir maça denk gelmezsen en azından stadyumu izin verilen saatler arasında turistik olarak ziyaret edebilirsin.
Avrupa’nın en ikonik stadyumlarından biri olan Santiago Bernabeu Stadyumu, 80 bin kişilik bir kapasiteye sahip. Çeşitli turlarla ve rehberler eşliğinde stadyumu dolaşmak mümkün. 1947 senesinden beri kullanılan stadyum, Şampiyonlar Ligi finali ve Dünya Kupası da dahil olmak üzere çok sayıda büyük müsabakaya ev sahipliği yaptı.
Kişi başı 19 Euro
Öğrenci 14 Euro
Açık olduğu saatler
Pazar hariç 09.30 ile 20.30 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Plaza de Espana Madrid, şehrin çok sık kullanılan caddeleri Princesa ile Gran Via caddelerini birleştiriyor. Turistler için genellikle ideal bir mola yeri olan Plaza de Espana’nın geçmişi 1915’e dek uzanıyor. Meydanın en popüler alanı ise ziyaretçilerin sıklıkla fotoğraf çekildikleri Cervantes Anıtı. Aynı zamanda göletli bir çeşmeye ve geniş ağaçlık alanlara da ev sahipliği yapan Plaza de Espana’nın hemen yanında şehrin ikonik binaları diziliyor. Madrid’in en yüksek binaları arasında gösterilen bu binaların yüksekliği 140 metrenin üzerinde.
Şehrin en geniş parkı olarak geçen Casa de Campo, keyif veren atmosferiyle özellikle de yaz aylarında geniş kalabalıklara ev sahipliği yapıyor. Tarihi bir alanken 1931 senesinde bölge halkının ücretsiz bir şekilde yararlanabileceği bir parka dönüştürülen Casa de Campo, çeşitli eğlence parklarını, hayvanat bahçesini, çeşitli kafe ve restoranları bünyesinde barındırıyor.
Parkın yer aldığı meydanın tarihi 1562 senesine dek uzanmakta. II. Felipe zamanında buranın bir avlanma alanı olarak kullanıldığı biliniyor. Bu arada park alanında ücretsiz şekilde yararlanılabilen bir tenis kortu da söz konusu.
Kral III. Carlos’un emriyle inşa edilen Puerta de Alcala, görünümüyle hayranlık duygusu uyandıran bir zafer takı. Yapılış amacı kralların Madrid’e gelmelerini kutlamak olan Puerta de Alcala, genel olarak Neoklasik bir mimari forma sahip. Yapımı 1778 senesinde tamamlanan zafer takı, toplamda 30 metrelik bir yüksekliğe sahip.
Cibeles Meydanından yürüyerek ulaşabileceğin Puerta de Alcala, aynı zamanda Retiro Park’a da oldukça yakın. Bu ilginç yapı özellikle de granit giriş kapısı ile dikkat çekiyor. Tarihi anıtta Francesco Sabatini’nin imzası bulunuyor. 30 metre yüksekliğindeki anıtın cephe bölümünde yer alan kabartmalar ve süslemeler, ihtişamlı bir hava yaratıyor.
Madrid’in pek çok bölgesinde içini açacak, atmosferiyle sana huzur verecek büyük parkların olduğunu belirtmiştik. Bu parklardan biri olan Parque Europa Torrejon De Ardoz, 5 binin üzerinde ağaca ev sahipliği yapıyor. Y-Toplamda 233 bin metrekarelik bir alana yayılan Parque Europa Torrejon De Ardoz’da Berlin Duvarı’ndan kalan bazı parçalara tanık olabilirsin.
Park yalnızca tabiat güzellikleriyle değil aynı zamanda yaratıcı eğlence parkurlarıyla da ilgi görüyor. Dünya genelinde bilinirliği olan pek çok anıtın kopyalarını da içinde barındıran Parque Europa Torrejon De Ardoz; zipline, kaydıraklı oyun parkuru, golf, salıncak gibi olanaklara sahip olduğu için çocuklu aileler için bir cazibe alanı olarak görülüyor.
Madrid şehrinde yer alan tek stadyumun Real Madrid’in kullandığı Santiago Bernabeu Stadyumu olduğunu düşünüyorsan büyük bir yanılgı içindesin. Tarihi elbette Santiago Bernabeu kadar eski olmasa da atmosferi, kapasitesi ve modern olanaklarıyla Wanda Metropolitano Stadyumu’nun fark yarattığını söylemek mümkün.
Bir diğer ismi La Peineta olan bu harika stadyum, Madrid’in ikinci büyük kulübü olan Atletico Madrid tarafından kullanılıyor. Yakın zaman önce açıldığı için oldukça temiz ve bakımlı görünen stadyum, eski stadın yıkılması ile ortaya çıkmış. Kulübün başarıları da stadyumun yenilenmesine paralel bir şekilde artış göstermiş. 67 bin oturma kapasitesi ola stadyumu hafta boyunca ziyaret edebilirsin.
Kişi başı 19 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi-perşembe günleri arasında 09.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Şehrin en ilginç yerlerinden biri olan Primark Madrid, esasen İrlanda kökenli bir firmaya ait olan bir tür aksesuar mağazası. Fakat burayı diğer mağazalardan ayıran çok sayıda özellik söz konusu. Primark’'ın Madrid için açtığı şubeye son derece görkemli, tarihi bir bina ev sahipliği yapıyor.
Şehrin hemen merkezinde yer alan mekan, ziyaretçileri için alışverişi ilginç bir deneyimle birleştirmeye odaklanıyor. Burada bölgedeki sanatçıların ürettiği enstalasyonlar ya da çeşitli heykelleri incelemen mümkün. Video, ses ve hologram teknolojilerini yaratıcı bir şekilde kullanan Primark Madrid, çalışma saatleri boyunca çeşitli kısa filmler ve ışık gösterileriyle geniş kalabalıkları kendine çekiyor.
San Martín de la Vega bölgesinde yer alan Parque Warner Madrid, şehrin en meşhur tema parkı olarak biliniyor. 2002 senesinden bu yana bölge halkının ve turistlerin yoğun şekilde kullandığı bu iç açıcı ve huzur verici park, çok sayıda mağazayı, restoranı, barı ya da cazibe alanlarını bünyesinde barındırmakta.
Senede ortalama 2 milyon insanın ziyaret ettiği bu özel park, Avrupa kıtasının en fazla ziyaret edilen tema parkları arasında gösteriliyor. Madrid şehir merkezine 25 km uzaklıkta olan Parque Warner Madrid’de aynı zamanda devasa bir su parkı da yer alıyor.
Madrid’in akciğeri olarak tanımlanan Parque del Oeste, dilimize Madrid Batı Parkı olarak da çevriliyor. Adından da anlaşılacağı üzere Madrid’in batı yakasında konumlanan park, toplamda 100 hektarlık bir alana yayılmış durumda. Madrid Şehir Üniversitesi’ne de yakın mesafede olan bu park, 1900’lü yılların başında bir çöp toplama alanıymış.
Madrid’in belediye başkanlığını üstlenen Alberto Aguiler’in girişimleri ile açılan Parque del Oeste, kapsamlı bir peyzaj tasarımına sahip. 1906 senesinden bu yana halkın kullanımında olan Madrid Batı Parkı’nda Debod Tapınağı’nı bulabilirsin. Aynı zamanda her sene Gül Festivali’nin düzenlendiği Ortiz Gül Bahçesi de yine bu parkın güzelliklerinden.
Madrid’in en eski ve en büyük hayvanat bahçesi olan bu mekân, 1770 senesinde açılmış. Açılışı Parques Reunidos’un girişimleri ile gerçekleşen Madrid Hayvanat Bahçesi ve Akvaryumu, nadiren görebileceğin pek çok hayvan türünü ziyaretçilerle buluşturuyor. Özellikle sayıları gittikçe azalan bazı panda türleri, burada büyük bir özenle koruma altına alınmış durumda.
Resmi düzeyde Dünya Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumlar Birliği’nin bir üyesi olan bu mekan, pek çok güvenlik standardını karşılıyor. Hayvanat bahçesinin bir bölümünde yunus ve fokların şovlarına yer veriliyor. Su aygırlarından maymunlara, pandalardan kaplanlara pek çok hayvan türüne yakından bakma şansı bulabileceğin Madrid Hayvanat Bahçesi ve Akvaryumu’nda en az 3-4 saat vakit geçirebileceğinden emin olabilirsin.
Başkentte ziyaret etmeye değer bir diğer eğlence parkı da Parque de Atracciones de Madrid. İki ayrı kapısı olan mekan, bir senede ortalama 1 milyon 200 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Bu kişilerden biri olduğunda, Parque de Atracciones de Madrid’in içerisinde seni çok sayıda eğlenceli parkur bekliyor olacak.
Her yaştan ziyaretçiye uygun eğlence noktalarının yer aldığı bu büyük alanda sadece çocuklar için kurgulanmış özel bir kısım da söz konusu. Bu alanda yer alan trene binen çocuklar, Parque de Atracciones de Madrid’de tam bir tur atma şansı bulabiliyor. Çocuklu ailelerin favori mekanlarından biri olan Parque de Atracciones de Madrid’de yer alan bazı adrenalin aktiviteleri, gerçekten de cesaret istiyor. Bu eğlence noktalarının bazılarında bizzat su içeren aktiviteler olduğunu belirtelim.
1942 senesinde şehirde sanatsal yönü baskın bir bahçe olarak planlanan Real Jardin Botanico, bugüne dek gelişerek ulaşmayı bilmiş. Bu büyük botanik bahçesinde farklı temalardan oluşan özel koleksiyonlar söz konusu. 5 binden fazla canlı bitkinin yer aldığı mekanda ayrıca özel bir kütüphane de mevcut.
Toplamda 8 hektarlık bir alanı kaplayan Real Jardín Botánico, çok sayıda seraya yakından tanıklık etme fırsatını ziyaretçilere sunuyor. Ayın belli zamanlarında burada uzmanlar eşliğinde özel ürün sunumları da gerçekleştiriliyor.
1800’lü yılların sonunda bağımsız ruhlu birkaç sanatçının bir araya gelerek oluşturdukları Círculo de Bellas Artes, günümüzde İspanya’nın en aktif kültür merkezlerinden birine dönüşmüş durumda. Tamamen multidisipliner bir yaklaşımla oluşturulan bu yaratıcı mekanda edebiyattan bilime, felsefeden plastik sanatlara dek pek çok branşa odaklanılıyor.
CBA şeklinde kısaltılan kültür merkezi, hiçbir şekilde kâr amacı gütmüyor. Bu nedenle film gösterimleri de dahil olmak üzere etkinlikleri pek çoğu ücretsiz olarak sunuluyor. Mimarının Antonio Palacios olduğu Círculo de Bellas Artes; özel belgesel, dergi, kitap, film, resim, heykel ve seramik koleksiyonları ile dikkat çekiyor. Bu arada binanın terasında şık bir kafenin bulunduğunu da belirtelim.
Farklı tarzıyla alışılagelmiş hayvanat bahçelerinin çok dışında olan Faunia, farklı iklimleri yapay yöntemlerle taklit edebilen bölümlerden oluşuyor. Bu sayede de pek çok hayvan, doğal ortamına yakın koşullarda yaşamlarını sürdürebiliyor.
Hayvanat bahçelerinde nadiren görülebilen penguenler başta olmak üzere pek çok türü burada yakından inceleme şansı bulabilirsin. 150’den fazla hayvan türüne ev sahipliği yapan Faunia, etkileşimli bir ortam sunuyor. Tırmanma duvarları, kayalar, özel rotalar, halatlarla özel iniş turları çocuklardan büyük ilgi görüyor. 14 hektarlık alan, çeşitli göletleri ve parkları da içinde barındırıyor.
Madrid Ulusal Arkeoloji Müzesi, şehrin tarihi ve kültürel mirasını bünyesinde toplayan oldukça değerli bir hazine. Bu nedenle Madrid’i bir turist olarak ziyaret ettiğinde mutlaka uğraman gereken yerlerden biri de Madrid Ulusal Arkeoloji Müzesi olmalı. Arkeolojik ve etnografik eserlerin yer aldığı müzede sene boyunca çeşitli konferanslar ya da eğitim organizasyonları düzenleniyor.
Francisco Jareno tarafından inşa edilen müzenin tarihi 1892 senesine dek uzanıyor. 2008 senesinde onarı amacıyla kapısına kilit vurulan Madrid Ulusal Arkeoloji Müzesi, yenilenen çehresiyle 2014 senesinde yeniden ziyarete açılmış. Şehrin Salamanca bölgesinde konumlanan 4 katlı müzeyi ücretsiz olarak dolaşabilirsin.
Her gün 09.30 ile 20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
150 bin metrekarelik bir alana yayılmış olan, merkezin güney tarafındaki Arganzuela semtinde bulunan bu alan, edebiyat, müzik, moda ya da sinema gibi dallara odaklanmış bir kültür-sanat merkezi.
Bu alanda sene boyunca çok sayıda konser ya da gösteri organize ediliyor. Çok amaçlı olarak kullanılan Matadero Madrid, nehir kıyısına da oldukça yakın. Ücretsiz şekilde girebileceğin Matadero Madrid’de ayın her döneminde açık sergilere rastlayabilirsin. Bu orijinal alanın 2012 FAD mimarlık ödülü ile onurlandırıldığını belirtelim.
Madrid’in bir diğer önemli müzesi olan Sorolla Müzesi, adını İspanyol sanatçı Joaquin Sorolla’dan alıyor. Müzenin bu isimle anılmasının temel nedeni de koleksiyonların tematik olarak ünlü sanatçının eserlerine odaklanması. Burası aynı zamanda dünyaca bilinirliği olan Sorolla’nın yaşadığı ev. Sanatçının eşi, Sorolla’nın ölümünden sonra müze yapılması adına bu evi devlete bağışlamış.
1932 senesinde açılışı yapılan Sorolla Müzesi’nde değerli sanatçının orijinal eserlerini, çalışma atmosferini, günlük yaşamda kullandığı nesneleri, seramik parçalarını ya da mücevherleri inceleme fırsatı bulabilirsin. Sorolla Müzesi’nde şu anda 1200 civarında parça bulunuyor.
Kişi başı 3 Euro
Açık olduğu saatler
Pazar hariç 09.30 ile 20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
El Capricho Park, şehrin eteklerinde 18’inci yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiş tarihi bir park. El Capricho Park, Osuna Dükü’nün girişimleri ile oluşturulmuş. Madrid Belediye Meclisi tarafından satın alınması ise 1974 senesine rastlıyor. Konumundan ve tarihi kimliğinden dolayı hem turistler hem de bölge halkı tarafından ilgi gören El Capricho Park, romantik bir ambiyansa sahip.
Tarihi bir çiftlik evi olan ve yakın zaman önce restore edilip turizme kazandırılan Casa de la Vieja tam olarak bu parkın içerisinde yer alıyor. Ayrıca Merkez Bölge Cumhuriyet Ordusu’na ait eski bir sığınak da parkın ilginç mekanları arasında kabul ediliyor. 1937 senesinde oluşturulan bu güçlü sığınak yerin tam 15 metre altında yer alıyor.
Demiryolu Müzesi olarak çevirebileceğimiz Railway Museum, eskiden kullanılan Delicas Tren İstasyonu içerisinde yer alıyor. Özellikle dökme demir mimarisinden örnekler sunan müze, geleneksel trenlere ve vagon parçalarına odaklanıyor. 1984 senesinde resmi açılışı yapılan bu önemli müze, her yaştan ziyaretçiye hitap ediyor.
Railway Museum’u ziyarete gelen kişiler, aynı zamanda Demiryolu Kütüphanesi’ni de görme imkanı buluyor. Madrid’de geçmiş dönemlerde kullanılan tarihi buharlı motorlar, dizel motorlar ya da elektrikli lokomotifler burada ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor. Söz konusu istasyon ülkenin ilk anıtsal istasyon müzesi olarak geçiyor.
Kişi başı 6 Euro
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 15.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Quinta de los Molinos Park, çoğunlukla şubat ve mart ayları içerisinde ziyaret ediliyor. Yılın bu dönemlerinde parkın bu kadar ilgi görmesinin nedeni ise badem ağaçlarının bu dönemde çiçek açması. Parkın deniz manzarasına bakması buranın ilgi görmesinin bir diğer nedeni olarak yorumlanabilir.
Toplamda 25 hektarlık bir alanda yer alan Quinta de los Molinos Park, şehrin en büyük 4 parkından biri durumunda. Badem ağaçlarının damga vurduğu bu dingin parkta yürüyüş yapmak pek çok kişi için günlük bir rutin. Toplamda 4 ayrı girişi olan park, ücretsiz olarak dolaşılabiliyor.
Madrid gece hayatının çok özel bir şöhreti bulunuyor. Gece saatlerinde Madrid’in ara sokaklarını, barlarını, sabaha dek devam eden eğlencesini keşfetmek adına Malasana semtine yönelebilirsin. Turistler için özellikle bu alanda yer alan Plaza Dos de Mayo isimli meydan, çok popüler bir seçenek. Burada öğrencilerden turistlere kadar pek çok kişiyi şarap ya da bira içerken görebilirsin.
Akşam saatlerinde başlayan eğlence, genellikle bu meydandan ara sokaklara kadar taşıyor. Bu meydanda 1808 senesinde büyük bir topçu kışlasının bulunduğu, aynı yıl içerisinde bölgenin Napolyon tarafından işgal edildiği biliniyor. Meydanın çevresinde sıra sıra dizili olan barları, canlı müzik mekânlarını ya da restoranları değerlendirebilirsin.
Neoklasik sanat döneminden izler barındıran Puerta de Toledo, Madrid’in en ikonik kapılarından biri. 1812 senesinde inşa edilen bu kapı, Bonaparte’ın tahta çıkışını onurlandırmak amacıyla oluşturulmuş. O süreçte Fransızların bölgeden çıkmasından dolayı kapının yapım amacı da değişikliğe uğramış. O tarihten itibaren Puerta de Toledo, İspanya için zaferin bir sembolü olarak kabul edilmiş.
Mimar Antonio Lopez Aguado, projede belli değişiklikler yaparak bugünkü görünüme ulaşmasını sağlamış. Granit blokları ve dekoratif süslemeleri ile ilgi çeken tarihi kapı, yaklaşık olarak 26 metrelik bir yüksekliğe sahip.
Neo-klasik tarzda inşa edilen Neptün Çeşmesi, Madrid şehir merkezinde bulunuyor. Çeşmenin tasarımında heykeltıraş Juan Pascual de Mena’nın imzası bulunuyor. Prado Ulusal Müzesi ile Thyssen-Bornemisza Müzesi gibi popüler destinasyonlar çeşmeye son derece yakın bir konumda.
Akşam saatlerinde çeşmeye özel olarak yapılan ışıklandırmalar son derece etkileyici bir atmosferin oluşmasına neden oluyor. Atletico Madrid takımı her şampiyonluk kutlamasında bir gelenek olarak bu çeşmeyi ziyaret ediyor. Çeşmeyle birlikte tanık olabileceğin süs havuzunda Neptün heykeli yer alıyor.
Sabatini Bahçeleri, İspanya Kraliyet Sarayı’nın hemen kuzey bölümünde yer alıyor. Bu büyük bahçeler, Kral I. Juan Carlos’un onayıyla 1978 senesinden bu yana halkın kullanımına sunuluyor. Sarayın görünümüne de önemli bir katkı sunan Sabatini Bahçeleri, İtalya’nın ünlü mimarı olan Francesco Sabatini’yi onurlandırmak amacıyla bu şekilde adlandırılmış.
Sanılanın aksine bahçelerin peyzaj mimarisinde Sabatini’nin değil farklı bir mimarın imzası bulunuyor. Sabatini Bahçeleri genel olarak Neoklasik bir forma sahip. Yaz aylarında parkı ziyaret etmen durumunda canlı müzik etkinliklerine ya da açık hava aktivitelerine rastlaman olağan.
Madrid’de dinlenmek adına ideal bir yer olan Parque Cerro del Tio Pio, Numancia bölgesinde yer alıyor. Santiago Bernabeu Stadyumu’na yakın bir konumda yer alan park, tepelerindeki ilginç şekilden dolayı “Yedi Göğüslü Park” olarak biliniyor.
Konumu sayesinde etkileyici bir manzaraya sahip olan Parque Cerro del Tio Pio, aynı zamanda ücretsiz spor alanlarıyla da ilgi görüyor. Ücretsiz olarak giriş yapılabilen parkta bisiklet sürebilir, spor aktivitelerine dahil olabilir ya da temiz havada uzun yürüyüşler gerçekleştirebilirsin.
1771 senesinde inşa edilen Ulusal Doğa Bilimleri Müzesi, müzecilik alanında dünyanın en eski örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Kral III. Charles’ın emriyle kurulan müze, Paseo de la Castellana’da yer alıyor. Müze, 200 yılı aşkın tarihinde çok farklı isimlerle anılmış.
Dinozor iskeletlerinden hayvan fosillerine pek çok sabit koleksiyon burada ziyaretçilerle buluşuyor. Müzedeki son yenileme çalışması, Fernande de la Torriente tarafından 1982 senesinde gerçekleşmiş. Doğal dünyanın çeşitliliğine odaklanan Ulusal Doğa Bilimleri Müzesi, günümüzde İspanya Ulusal Araştırma Konseyi tarafından yönetiliyor.
Kişi başı 7 Euro
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Retiro Parkın içerisinde yer alan Fountain of the Fallen Angel, 1877 senesinden bu yana ayakta olan özel bir anıt. Anıtın yapımında Ricardo Bellver’in imzasından söz etmek mümkün. Tasarımından dolayı pek çok ödül verilen Fountain of the Fallen Angel, özellikle gün batımı sırasında oldukça özel bir görünüme sahip oluyor.
Görüntüsü bazı ziyaretçiler tarafından ürpertici bulunsa da günün her saati anıtın önünde fotoğraf çeken turistleri görebilirsin. Bu anıtı özel kılan özelliklerden biri, şeytana adanan tek heykel olması.
Madrid’in ihtişamlı parklarından biri olan Campo del Moro, şehir merkezinde yer alıyor. Kraliyet Sarayı ve Manzanares Nehri’ne yürüme mesafesinde olan bu özel park, turistler açısından gerçek bir cazibe merkezi.
1800’lü yıllarda Kraliçe Maria Cristina’nın girişimleri ile oluşturulan Campo del Moro, yemyeşil doğası, keyif veren atmosferi ve sunduğu aktivitelerle fark yaratıyor. Toplamda 20 hektarlık bir alana yayıldığı için ziyaretçiler park içerisinde oldukça rahat şekilde hareket edebiliyor. Campo del Moro’da gezerken farklı açılardan sarayı ve nehri görmen mümkün.
Listemizde yer alan son müze, şehir merkezindeki Madrid Balmumu Müzesi. Diğer şehirlerde yer alan balmumu müzeleri gibi bu müze de yerli ve yabancı ziyaretçilerin her daim ilgisini çekmeyi başarıyor. Madrid Balmumu Müzesi’nde toplamda 450 civarında figüre yer veriliyor. Bu figürler arasında çok önemli siyasetçiler, düşünürler, krallar ya da sanatçılar bulunuyor.
Gerçek kişilerin yanında fantastik karakterlere ait balmumu heykelleri de söz konusu. Pamuk Prenses, Harry Potter, The Simpsons, Drakula gibi karakterleri bu anlamda sıralamak mümkün. Ses ve görüntü teknolojilerinden de destek alan müzede özel simülatör bölümleri de mevcut.
Kişi başı 21 Euro
4-12 yaş arası 14 Euro
4 yaşından ufaklar için ücretsiz
Açık olduğu saatler
Her gün 11.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Merkeze yaklaşık yarım saatlik uzaklıkta yer alan Las Rozas Village, The Bicester Village Alışveriş Koleksiyonu’nun önemli bir parçası olarak kabul edilebilir. İçerisinde 100’ün üzerinde kaliteli butiği barındıran Las Rozas Village, açık havada alışveriş konusunda özel bir deneyim vadediyor.
Büyük indirimlerin yapıldığı özel dönemlerde buranın epey kalabalık olduğunu vurgulayalım. Şehrin açık ara farkla en lüks outleti olarak kabul edilen Las Rozas Village, yüksek kalite standardıyla dikkat çekiyor. Alışveriş sonrasında kafe ve restoranlarda dinlenebilir ya da seyir terasının keyfini çıkarabilirsin.
İzlenme rekorları kıran La Casa de Papel dizi de Madrid de çekilmişti. Birçok insan dizinin çekildiği duraklara gitmeye devam ederken çekimin yapıldığı Palacio Real de Madrid en çok ziyaret edilen noktalardan biri oluyor. Kraliyet sarayı ve manastır gezisi yapabileceğin Palacio Real de Madrid’de sergi ve konserlere de denk gelebilirsin.
Saraya giriş ücretsiz
Campo del Moro Bahçeleri ücretsiz
Etkinlik fiyatları değişkenlik gösteriyor
Kraliyet koleksiyonları galerisi 24 Euro
Açık olduğu saatler
Saray kısmı 10.00-18.00, pazar günü 10.00-15.00
Bahçe kısmı 10.00-19.00
Madrid’in ünlü Gran Via Caddesi’nde bulunan Capitol Cine, özellikle tarihi binasıyla dikkat çeken bir sinema salonu. Toplamda 14 katlı bir binada yer alan bu sıradışı sinema, şehirdeki film tutkunlarını kendine çekmeyi başarıyor. 1931 senesinde yapılan binada iki ayrı mimarın rolü söz konusu. Günümüzde bu binanın önemli bir bölümünde film gösterimleri olsa da belli katları çeşitli mağazalar ve oteller için ayrılmış durumda.
Şehrin en eski sinema salonları arasında olan Capitol Cine’nin cephesinde devasa reklam panelleri bulunuyor. Burada oynayan film kesitleri ya da tanıtım videoları müthiş bir ilgi görüyor. Capitol Cine’de, dünya çapında bilinirliği olan pek çok filmin prömiyerleri gerçekleşebiliyor. Toplamda 2 bin kişilik bir salonu bulunan tarihi mekânın çatı kısmı, İspanya İç Savaşı esnasında kısa bir süre de olsa gözlem noktası olarak değerlendirilmiş.
Zarzuela Sarayı ya da yerel dildeki karşılığıyla Palacio de la Zarzuela, İspanya kralının hem ikamet hem de çalışmak amacıyla kullandığı büyüleyici bir mekan. 1500’lü yıllardan günümüze ulaşan bu etkileyici saray El Pardo Kraliyet Sarayına yürüme mesafesinde. Devlet başkanları genellikle El Pardo Kraliyet Sarayında ağırlanıyor.
Patrimonio Nacional adı verilen bir devlet kurumunun kontrolünde olan saray, Juan Gómez de Mora adlı mimar tarafından tasarlanmış. Barok tarzında inşa edilen Zarzuela Sarayı, 1700’lü yıllarda çeşitli halılar ve mobilyalarla süslenmiş. İç savaş döneminde belli ölçüde hasar alsa da savaş sonrasındaki dönemde gerekli onarımlar yapılmış. Toplamda 3 kattan oluşan sarayı ücretsiz olarak ziyaret edebilirsin.
Madrid, 1990’ların başında kültür başkenti seçilince şehre pek çok park ve botanik bahçesi dahil edilmiş. Bunlardan biri olan Juan Carlos Parkı, toplamda 160 hektarlık alana kurulmuş geniş bir kompleks. İçerisinde nehir ve büyük bir gölün de yer aldığı bu alan, belediyeye ait. Burada kano, dağ bisikleti, trekking, balıkçılık gibi aktivitelere yönelmen mümkün.
Dileyenler parka yerleştirilen bisikletlerden ücretsiz bir şekilde yararlanabiliyor. Bu arada oldukça ünlü bir festival olan MetroRock Festivali de bu alanda düzenleniyor. Ayrıca çocuklar için toplamda 17 adet yaratıcı oyun alanı söz konusu.
Sana bir sonraki rota önerimiz Barselona. Madrid'den bir tren uzaklığında bulunan Barselona’ya gitmeden önce Barselona’da gezilecek yerler yazısına tıklayarak gezmen gereken yerleri öğrenebilirsin.