Uzun uğraşlarla ileriki tarihler için 1-2 haftalık tatil planları yapmak çok keyifli tamam kabul ama son dakika alınan kararlarla günübirlik geziler yapmak da ayrı bir macera, ayrı bir heyecan bence. Hani böyle muhabbet esnasında birisi “İskenderi yerinde mi yesek?” diye fikri ortaya atar, o an bu fikir herkesin aklına yatar ve hemen bilet alıp gidilir. O tarz gezilerden bahsediyorum.
Tabii o gezilerin çoğu yemek için oluyor, birbirimizi kandırmayalım şimdi. Ben açıkça söylüyorum, sırf baklava yemek için Gaziantep’e ya da sırf İskender yemek için Bursa’ya günübirlik gitmişliğim var. Sen böyle geziler yapmadıysan bile konu yemek olunca her yere gidecek arkadaşların vardır kesin. Tamam şimdi bu yazının linkini hemen onlara at, sonra gelsin spontane günübirlik planlar. Uçak biletleri içinse buraya.
Adanalı arkadaşlarından “Adana’dan başka yerde kebap mı yenirmiş?” cümlesini sık sık duymuşsundur. Buna verilecek bir cevap da yok aslında, haklılar çünkü Adana’da hayvanlar Toroslarda mis gibi dağ kekikleriyle besleniyorlar. Doğal olarak da etin kendisi lezzetli oluyor. Bir de onu baharat karışımlarıyla marine edip uzun uzun dinlendiriyorlar. Gel de sevme şimdi bu kebabı. Şimdiden söyleyeyim, masaya gelen ikramlarla karnını doyurma yoksa sonra hiçbir şey yiyemeyebilirsin. Adana’nın haşlama içli köftesini de mutlaka dene. Kızartma içli köfte sevsen bile Adana içli köftesi de ayrı bir güzel oluyor.
Gelelim Adana’nın sakatat sevdasına. Kalın bağırsaktan yapılan Mumbar dolması ve kuzu midesinden yapılan şırdan Adana’da çok bilinen ve sevilen yemeklerden. Sana hitap eder mi bilmiyorum ama oraya kadar gitmişken deneyebilirsin. Sokakta yürürken mutlaka karşılaşacağın şalgamcılarda şalgam suyu içmeden, bici bici ve halka tatlısı yemeden de dönme. Yoksa Adana’ya gitmiş sayılmazsın.
Hatay mutfağı sadece künefesiyle meşhur diye düşünüyorsan şimdi sayacaklarımı duyunca çok şaşıracaksın. Bir kere kahvaltıdan akşam yemeğine her öğünde humusla karşılaşabilirsin çünkü Hatay mutfağında humusun yeri bambaşka. Bir de bulgurla harikalar yaratıyorlar. Oruk adını verdikleri içli köftenin bulguru o kadar ince oluyor ki onu hazırlamak büyük emek ister diye düşünüyorum. Fellah köftesini de unutmamak lazım. Kıyma kullanmadan sadece bulgurdan yapılan köfteyi yiyince köfte kavramına bakış açın değişecek. Hele bir de Belen tava var ki onu yedikten sonra tadını unutmak pek mümkün değil.
Künefeyi zaten yiyeceksin onu söylemiyorum ama künefe kadar güzel başka tatlıları da var. Kurabiye diye tanımlayınca ayıp olan kömbe ve tadını kabak tatlısı diyerek anlatmanın mümkün olmadığı boynuz kabağını mutlaka denemelisin. Kömbe ve kabaktan bir tane yiyince gerisi geliyor. Kendini durdurman ya da kaç tane yediğinin sayısını tutamayabilirsin şimdiden söyleyeyim.
Valla Gaziantep mutfağı öyle bir mutfak ki adını duyar duymaz insanın bir gözleri parlıyor, karnı acıkıyor. Ülkemizin gurur kaynağı, biriciğimiz, Türk mutfağını tüm dünyaya tanıtan bir şehir Gaziantep. “Ne kadar çok övdün ya” diye düşünebilirsin ama doya doya baklava ve katmer yiyebildiğin bir şehri övmemek olmaz ki şimdi. Gaziantep’e gittiğinde küçük çapta bir şeker komasına girebilirsin çünkü katmerle sabah kahvaltısında tatlı yemeye başlıyorsun akşam yemeğini de baklavayla bitiriyorsun. Tabii sabah kahvaltısında beyran da yiyebilirsin. Hatta önce beyran yiyin sonra bir de ortaya katmer, oh mis.
Daha sırada kebaplar var ama ondan önce miden biraz rahatlasın diye zahter çayı ya da menengiç kahvesi içebilirsin. Soğan kebabı, lahmacun, alinazik, küşleme, patlıcan kebabı ve kuru dolma gibi midende bayram havası yaratacak yemeklerin hepsini denemeye çalış. Evet biliyorum, 1 günde bunların hepsini yemek çok zor gözüküyor ama az az yiyerek hepsini tatmalısın.
Erzurum çok soğuk olduğu için sırf yemek yemeye gidilmez diye düşündüğünü tahmin edebiliyorum ama cağ kebap yemek için gidilir çünkü orada kebap Tortum ve Oltu’da yetişen mor koyun adı verilen hayvanın etinden yapılıyor. O yüzden Erzurum’daki etin tadı daha lezzetli oluyor. Usulünü de anlatayım da oraya gidince sana kolaylık olsun. “Cağ” demek şiş demek, sen masaya oturunca kaç cağ istediğini söyleyebilirsin ama adet belirtmesen de olur çünkü sen tabağındakini bitirdikçe sen dur diyene kadar cağ gelmeye devam eder.
Şu an kaç tane yiyebileceğini hesaplıyorsundur kesin. Yiyebileceğinden 1 tane az ye ki sonra kadayıf dolması yiyebilesin. Tabii Erzurum mutfağı sadece bunlarla sınırlı değil. Pazıdan yapılan lor dolması, sıcak havalarda soğuk soğuk içilen ayran aşı çorbası, tel peynirle pişirilen su böreğinin tadına bakmadan Erzurum’da tam anlamıyla bir lezzet gezisi yapmış olmazsın. Kıtlama şekerle limonlu bir çay içersen de tam bir Erzurumlu gibi hissedebilirsin.
Ülkemizin her köşesi yemek konusunda bir cennet orası kesin ama Karadeniz mutfağının da kendine has bir havası var. Aklına gelebilecek her şeyin turşusunu yapıyorlar. Karpuzun, hamsinin bile turşusu var öyle düşün. Hamsi demişken ah o hamsi tavalar, hamsili pilavlar. Hamsiyi mısır ununa bulayarak harikalar yaratıyorlar resmen. Zaten hamsiye ve kuymağa o harika tadı veren şey de mısır unu. Bizim kuymak diye yediklerimizin çoğunda mısır unu kullanılmıyor yani.
Akçaabat köfte ve Trabzon pidesinden bahsetmeden de olmaz. Trabzon pidesinin üzerine kırılan o yumurtanın güzelliği, en leziz sucuklu yumurtada bile yok. Yumurtayı pideye tamamen yaymayı da tercih edebilirsin ama en güzeli pidenin kenarlarını koparıp yumurtaya banmak bence. Bunca tuzlunun üstüne tatlı olarak Hamsiköy sütlacı ve Laz böreği yedin mi tamamdır bu iş.
Bursa’da İskender yedikten sonra insanın hep Bursa’ya gidip İskender yiyesi geliyor. Adana ve Erzurum’da olduğu gibi Bursa’daki hayvanlar da Uludağ’ın eteklerinde dağ kekikleriyle otlandıkları için yine etin lezzeti Bursa’ya özgü oluyor. Tabii Bursa’nın meşhur dönercilerinin domates sosunu da kendi tarifleriyle hazırlıyorlar. İskender kadar meşhur olan bir diğer lezzet İnegöl Köfte. Bu köfteyi özel yapan şey ise kuzu ve dana etinin birlikte kullanılması. Bir de pideli köftesi var Bursa’nın. Pide üzerine konulan köftelerin üstüne domates sosu ve tereyağı dökülerek servis ediliyor. Köfteli İskender yani.
Bursa’yı anlatıp kestane şekerinden ve Kemalpaşa tatlısından bahsetmemek olmaz. Kestane şekerini Bursa’nın her yerinde görebilirsin. Çikolata kaplı olanlardan da denemeni öneririm. Zaten aklında olmasa bile vitrinde gördüğünde canın bir tane bile olsa isteyecek. Kemalpaşa tatlısı paket halinde de satılıyor ama yerinde yesen daha iyi olur çünkü paketlerde bulunan tatlılardaki peynir oranı çok düşük. Yani aynı tadı vermiyor maalesef.
Bunca yemeği okuduktan sonra insan toksa bile acıkıyor vallahi. Acaba aynı gün içerisinde hepsi gezilebilir mi diye düşünmemek de elde değil. Tabii sonrası mide fesadı olabilir orası ayrı konu. En iyisi birinden birini seçip uçak bileti alıp gidince ne istiyorsan onu yemek. Uçak biletini hemen almak için buraya o zaman.