Beyaz Rusya adıyla da bildiğimiz Belarus, Doğu Avrupa’nın merkezinde konumlanıyor. SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını elde eden ülke, vizesiz olması ile öne çıkan yerlerden. Başta Minsk olmak üzere Brest, Grodno, Vitebsk gibi şehirleri ile gezilecek birçok durağa sahip ülkenin pek çok noktasında yakın tarihte elde edilen zaferden ya da savaşların yarattığı acılardan bir ize rastlamak mümkün. Belarus’ta tematik müzelerden parklara, tarihe meydan okuyan katedrallerden botanik bahçelerine keyifli bir gezi rotası seni bekliyor.
Belarus’ta ne yenir?
Belarus’a gittiğinde en meşhur lezzetlerinden draniki, borsch, krupenya, holodnik yemeklerini denemenizi tavsiye ederiz.
Belarus’a ne zaman gidilir?
Kış aylarının çok soğuk geçtiği Belarus’a gitmek ve rahatça gezmek için en ideal zaman bahar ayları.
Belarus vize istiyor mu?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Belarus’a yapacakları 30 güne kadar olan turistik seyahatleri için vizeden muaf.
Belarus’ta Zafer Meydanı ve Bağımsızlık Meydanı, en meşhur iki meydan olarak öne çıkıyor. Özellikle Bağımsızlık Meydanı, hem tarihi önemi hem de avantajlı konumu itibarıyla biraz daha popüler durumda.
Eski adı Lenin Meydanı olan Bağımsızlık Meydanı, Minsk şehir merkezinde yer alıyor. Yakınında Belediye Binası ve Simon Kilisesi gibi tarihi binaların renk kattığı bu meydanda ayrıca Lenin Heykeli tüm heybetiyle ziyaretçileri selamlıyor. Şehirde konaklama alanlarına da yakın olan Bağımsızlık Meydanı, Belarus Devlet Üniversitesi’ne de yürüme mesafesinde. Bu nedenle meydanda çok sayıda üniversite öğrencisinin dolaştığını da görebilirsin. Toplamda 7 hektar büyüklüğündeki meydan, Minsk içindeki büyük çaplı organizasyonların önemli bir kısmına ev sahipliği yapıyor.
Orijinal adı Park of Stones olan bu parkı dilimize Taş Park şeklinde çevirmek mümkün. Toplamda 16 dönümlük bir alanı kaplayan Taş Park, 2 binin üzerinde buzul kayasından meydana geliyor. Bu yönüyle bir tür açık hava müzesine dönüşen bu ilginç park, ülkenin jeolojik geçmişine dair somut izler sunuyor. Park günümüzde dinlenip piknik yapmak açısından ideal bir yer olarak görülüyor.
Günümüzde Belarus Ulusal Bilimler Akademisi kapsamında hizmet veren Park of Stones, dünyada türüne az rastlanır bir niteliğe sahip. Hem tarih ve jeoloji meraklılarını hem de açık havada dinlenmek isteyen bölge halkını hafta boyunca bir araya getiren Park of Stones’taki kayaların büyüklüğü 5 metreyi bulabiliyor. Tortul ya da metamorfik kökenli kayalardan meydana gelen bu tematik park, bilim insanları için de doğal bir inceleme alanı. Park of Stones, bazı kaynaklarda “Kaya Müzesi” olarak da geçebiliyor.
Belarus’un doğal güzellikleri arasında yer alan Belovezhskaya Pushcha Milli Parkı, UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı olarak gösteriliyor. Geçmiş yıllarda uçsuz bucaksız bir şekilde uzanmasına rağmen günümüzde küçük bir bölümü kalan Belovezhskaya Pushcha Milli Parkı, buna rağmen biyolojik çeşitliliğiyle fark yaratmayı başarıyor. Park özellikle de türü azalmaya başlayan Avrupa bizonları ile meşhur. Bu bizonlar milli parkta doğal ortamlarında serbest bir şekilde dolaşabiliyor. Belovezhskaya Pushcha Milli Parkı’nda yer alan bazı ağaçların yaşı 500’ün üzerinde.
Oldukça ilkel bir yapıya sahip olan bu yaşlı ormanda aileler tarafından ilgi gören küçük bir Noel Evi de yer alıyor. Buzul Çağı’ndan bu yana korunduğu düşünülen ekosistemiyle ormanlık alan görmeye fazlasıyla değer. Aynı zamanda Avrupa kıtasının en eski ormanlarından biri olarak kabul gören bu yer, Brest şehir merkezine 60 km uzaklıkta. Milli parkın Polonya sınırına da oldukça yakın olduğunu belirtebiliriz.
Açıldığı tarih olan 1932’den bu yana varlığını sürdüren Minsk Botanik Bahçesi, hem tabiat güzellikleriyle hem de sene boyunca içinde yapılan özel aktivitelerle bir cazibe alanı olmayı başarıyor. Açıldığı dönemden itibaren gelişimini sürdüren ve bugünkü muhteşem haline kavuşan botanik bahçesinde 1000’in üzerinde bitki türü mevcut.
Şehrin en huzurlu noktalarından biri olan Minsk Botanik Bahçesi, yeşil alanları haricinde doğal gölleriyle de öne çıkıyor. Park Chelyuskintsev İstasyonu’nda indikten sonra buraya yürüyerek birkaç dakikada ulaşman mümkün. Nadide bitki türlerini bünyesinde barındıran park, toplamda 53 hektarlık bir alana sahip. Parkta bitkilerin Avrupa, Kafkasya, Avustralya, Kuzey Amerika gibi coğrafi sınıflandırmalara ayrıldığını görebilirsin.
Başkentin merkezinde bulunan Aziz Simon ve Helena Kilisesi, buranın tam anlamıyla sembolleri arasında bulunuyor. Bir diğer adı Kırmızı Kilise olan tarihi yapının 1910 yılında inşa edildiği görülüyor. Tam olarak Bağımsızlık Meydanı’nda konumlanan kilise, Neo-Gotik mimari stiline sahip. Bir tür Katolik kilisesi olan Aziz Simon ve Helena Kilisesi, üç nefli ve bazilikal planıyla dikkat çekiyor. Bu arada kilisenin dış bölümündeki vitraylar ya da heykeller de kilisenin asaletini pekiştiriyor.
Sovyet rejimi esnasında ciddi ölçüde zarar görmesine rağmen başarılı bir şekilde restore edilebilen Aziz Simon ve Helena Kilisesi, orijinal planına ve dokusuna kavuşturulmuş. Cephesi koyu kırmızı renge sahip olduğu için bölge halkının böyle bir isimle andığı kilise, günümüzde çeşitli kültürel faaliyetler için de kullanılıyor.
Ülkenin tarihinde özel bir öneme sahip olan Mir Kalesi, dik yokuşlardan sonra ulaşılabilen bir konumda. Bu nedenle kale, uzaktan bile kolayca görülebiliyor. Tam olarak Grodno adlı bölgede yer alan Mir Kalesi, merkeze 90 km uzaklıkta. İnşa edildiği tarih 16’ncı yüzyıl olan tarihi yapı, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Tarihin farklı dönemlerinde restore edilerek bugünkü şeklini alan Mir Kalesi’nin etrafında yürümek oldukça keyifli. Kalede yer alan zindan bölümünü de özel olarak ziyaret edebilirsin. Bu arada Mir Kalesi, küçük bir göle bakıyor ve bu durum kalenin manzarasını daha da özel kılıyor. Mir Minsk-Novogrudok güzergahındaki kale, hem gotik hem de Rönesans mimarisinden izlere sahip.
Minsk’te yer alan Belarus Ulusal Tarih Müzesi, ülkenin en kapsamlı ve en popüler müzeleri arasında bulunuyor. Toplamda 400 binden fazla koleksiyonu bünyesinde barındıran müze, ziyaretçilerine çok özel bir deneyim vadediyor. Hem arkeolojik hem de etnografik eserlerin yer aldığı müze, merkezdeki Vulica Karla Marksa Caddesi’nde konumlanıyor.
İlk çağlardan günümüze bölgede yapılan kazılardan elde edilmiş kral taçları, hanedanlık armaları, biblolar, tablolar, silahlar ya da dondurulmuş hayvanlar müzede sergileniyor. 1967 yılında daha farklı bir amaçla açılan müze, günümüzde bir komplekse dönüşmüş. Dolayısıyla müzeye geldiğinde tiyatro, sinema, çevre, siyaset ve tarih olmak üzere 5 ayrı tema için ayrı birimler oluşturulduğunu görebilirsin.
Kişi başı 7 BYN
Açık olduğu saatler
Her gün 11.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Belarus’un Minsk şehrinde yer alan Ulusal Opera Binası, oldukça zarif bir görünüme sahip. Tam olarak Trinity Hill isimli semtte bulunan tarihi bina, ülkede tarih boyunca opera ve tiyatroya verilen önemi de ortaya koyuyor. Kentin en ikonik binaları arasında olan Ulusal Opera Binası, 1933 senesinde inşa edilse de hem çeşitli depremlerden hem de 2. Dünya Savaşı’ndan belli ölçülerde zarar görmüş.
Minsk şehrinin kurtuluşundan hemen sonra orijinal dokusuna sadık kalınarak yeniden inşa edilen Ulusal Opera Binası, aktif şekilde büyük çaplı konser, bale, opera ve tiyatro performanslarına ev sahipliği yapıyor.
Belarus’ta oldukça orijinal bir sokakla karşılaşmak istersen meşhur Grafiti Sokağı’na yönelmelisin. Belarus’un bu rengarenk sokağı, dünyada eşine nadir rastlanabilen bir özelliğe sahip. Caddede baştan sona kafanı çevirdiğin her yerde yaratıcı dokunuşlarla neticelendirilmiş grafiti eserlerine rastlayabilirsin.
Minsk içindeki bu sokak, özellikle fotoğrafçılar tarafından sıklıkla ziyaret ediliyor. Grafiti çalışmalarında genellikle siyasi göndermeler ya da popüler olaylara/durumlara göndermeler yapılıyor. Grafiti Sokağı aynı zamanda pek çok bar, restoran veya galeriye de ev sahipliği yapıyor. Hemen hemen her mekanın duvarlarında farklı mural çalışmaları bulunuyor.
Belarus’ta Mir Kalesi kadar önem verilen bir diğer kale de Nesvizh Kalesi. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kale, aslında bir saray kompleksi olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla Nesvizh Kalesi’ni ziyaret edenler hem harika bir mimari yapının detaylarına hem de çağdaş bir sanat koleksiyonuna tanıklık etme şansı buluyor. Kale içinde özel olarak tasarlanan ambiyans, lüks objelerle dolu.
Nesvizh kasabasında yer alan kasabayla aynı adı taşıyan kalede, bir zamanlar soylu bir aile olan Radziwill ailesinin ikamet ettiği biliniyor. Saray ve kalenin iç içe olmasından dolayı çok sayıda farklı oda arasında gezinebilir ve her odada bambaşka bir deneyimle karşılaşabilirsin. Başkente yaklaşık 100 km uzaklıktaki kalenin çevresinde yer alan Usha Nehri, kalenin manzarasını bambaşka bir seviyeye çıkarıyor.
Belarus’un tarihinde çok fazla savaş ve askeri başarı olduğu için ülke genelinde bunu yansıtmaya çalışan meydanlara, anıtlara, müzelere sıkça rastlaman doğal. Bu motivasyonla oluşturulan Zafer Meydanı, genellikle Bağımsızlık Meydanı ile karıştırılıyor. Meydan Zakharau Caddesi ile Bağımsızlık Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunuyor.
Meydanın tam orta bölümünde 40 metreye yakın bir taş sütunu dikkat çekiyor. Bu anıt, 2. Dünya Savaşı’nda yaşamlarını yitiren askerlerin anısına oluşturulmuş. Yıl boyunca özel günlerde Zafer Meydanı’nda büyük çaplı gösteriler düzenleniyor. Bu arada meydandan yürüyerek birkaç dakika içinde Gorki Parkı’na ulaşabilirsin. Zafer Meydanı genel olarak Moskova’da yer alan Kızıl Meydan’a benzetiliyor.
Başkent Minsk içinde bir tür açık hava müzesi olarak kabul edilen Dudutki Etnografya Müzesi, aynı zamanda ülkenin ilk özel müzesi. Müzenin temel amacı ziyaretçileri özel bir deneyimle Belarus’un 1800’lü yıllarındaki köy hayatına götürmek. Dolayısıyla müzede genel olarak antik denebilecek el sanatlarına dair eserler bulunuyor.
90’lı yılların başında açılan müze Ptich Nehri’ne epey yakın. Bu müzeyi dolaştığında 19’uncu yüzyılda Belarus topraklarında ekmeğin ne şekilde yapıldığı ya da çömlekçiliğin rutini hakkında pek çok bilgi alabilirsin. Eski Halk Sanatları Müzesi olarak da bilinen Dudutki Etnografya Müzesi’nde yerel içkilerin de tadına bakabilirsin. Ayrıca keçe atölyesinden nalbant atölyesine kadar pek çok atölyeyi yerinde inceleyebilirsin.
Kişi başı 10 BYN
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Yine başkentin kültürel mekânları arasında yer alan Belarus Ulusal Kütüphanesi, 2006 senesinden bu yana düzenli olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Belarus’un bilgi hazinelerinden biri olarak korunan bu harika mekânda 3 milyonun üzerinde yazılı belgeden söz etmek mümkün. Ayrıca görsel ya da sesli arşivlerle beraber bu hazine daha da güçleniyor. Bu arada kütüphanenin kendine has özel bir mağazası ve kafesi bulunuyor.
Mağaza kısmında sevdiklerine hatıra olarak götürebileceğin pek çok hediyelik eşya bulabilirsin. Ülkenin en büyük Rusça eser koleksiyonuna sahip olan Belarus Ulusal Kütüphanesi, oturup çalışabileceğin ya da bir köşede kitap okuyabileceğin konforlu alanlar mevcut. Dış cephesinde akşam saatlerinde özel ışıklandırma şovları oluşturuluyor. U şovlar için 5 bin LED ampulden yararlanılıyor.
Kişi başı 3 BYN
Açık olduğu saatler
Her gün 10.00 ile 21.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
İsmiyle hemen ilgi uyandıran Gözyaşı Adası, başkentteki Svislac Nehri’nde konumlanıyor. Afganistan’da yaşamlarını yitiren 700 Belarus askeri, adanın böyle bir isimle anılmasının temel nedeni. Bu nedenle Gözyaşı Adası, isminden de anlaşılacağı üzere Belarus’un en trajik noktalarından biri sayılıyor.
Askerlerin anısını yaşatmak için ada içerisine yapılan bu özel anıtta, gözyaşı biçiminde dizilmiş melek figürlerine tanıklık edebilirsin. Aynı alanda bu figürleri tamamlayan bir de çeşme bulunuyor. Nehirdeki bu yapay ada, aynı zamanda yemyeşil bir ortama sahip. Bu arada bir köprü vesilesiyle buradan Trinity Banliyösü’ne de ulaşılabiliyor.
Yeşil alanlarından dolayı Belarus’un adeta akciğeri olarak görülen Pripyatsky Milli Parkı, hem flora em de fauna açısından oldukça yoğun bir alan. Ekolojik açıdan tam anlamıyla bir cennet olan bu yer, kıvrımlı nehirleri dışında yabani bataklıkları ve uçsuz bucaksız ormanları ile meşhur. Her an için kaybolma hissi uyandıran Pripyatsky Milli Parkı’nda 250’den fazla kuş türüne rastlamak mümkün.
Park çevresinde Belarus’un yöresel kültürüne yakından bakma şansı bulabileceğin çok sayıda köy bulunuyor. Tam olarak Gomel Bölgesi’nde yer alan park, Minsk şehir merkezine 250 km uzaklıkta. Yaban domuzu, bizon ve kızıl geyiklerin yoğunlukta olduğu milli parkta kış aylarında buz balıkçılığı oldukça yaygın.
Belarus’un Minsk şehrinde sadece kültürel ve tarihi mekanlar değil aynı zamanda eğlenceye odaklanan yerler de mevcut. Bunlardan biri olan Waterpark Lebyazhy, adından da anlaşılacağı üzere ülkenin en büyük ve en popüler su parkı. Özellikle de çocuklu aileler tarafından sıklıkla ziyaret edilen Waterpark Lebyazhy, Drozdy su rezervlerinin yakınında bulunuyor.
Aynı zamanda Avrupa kıtasının en büyük 5 su parkından biri olan bu yer, 2011 senesinden bu yana hizmet veriyor. Waterpark Lebyazhy içinde su parkları haricinde özel fitness merkezleri, SPA merkezleri, sauna bölümleri ve spor salonları mevcut. Ayrıca parkın bir bölümünde yer alan suni plaj da yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgi odağı olmayı başarıyor.
Brest şehrinin sembol yapılarından olan bu kale, en az Mir Kalesi ve Nesvizh Kalesi kadar ilgi görüyor. Yakın tarihte yaşanan savaşların acı yüzünü önemli oranda yansıtan Brest Kalesi, bugüne dek ayakta kalmayı başarmış. Kalenin bazı bölümlerinde ilerlediğinde özel olarak askeri müzikler işitebilirsin. Bu arada Brest Kalesi’nin bütünüyle restorasyondan geçen kilise kısmını da mutlaka ziyaret etmelisin.
19’uncu yüzyıldan kalan ve yer aldığı şehrin adını taşıyan kalenin inşasında Rusların imzası bulunuyor. 30 kilometrelik dairesel bir alanda konumlanan Brest Kalesi, ufak bir savaş müzesine de ev sahipliği yapıyor. Müzeden dolayı kalenin titizlikle korunduğunu görebilirsin.
Türkçeye Kutsal Ruh Katedrali olarak çevirebileceğimiz Holy Spirit Cathedral, inşa edildiği 1600’lü yılların mimarisini net şekilde yansıtıyor. Abartısız ve oldukça zarif bir mimariye sahip olan yapının inşa edildikten kısa bir süre sonra büyük bir yangınla karşı karşıya kaldığı biliniyor. Bu yangın sonrası orijinal haline sadık kalınarak yeniden inşa edilen Kutsal Ruh Katedrali, Minsk’in merkezinde yer alıyor.
Ana Ortodoks kilisesi olarak kabul gören bu dini mekanın ilginç de bir hikayesi bulunuyor. Anlatılanlara göre inşa edildiği yıllarda bölgede yer alan kolera salgını pek çok kişinin ölümüne neden olmuş. O dönem Polonyalı bir doktorun girişimiyle halktan para toplanarak bu kilise inşa ettirilmiş. Sonrasında ise “Kutsal Ruh” onuruna kiliseye özel bir ahşap heykel konulmuş. Bu heykelin halkı hastalıklardan koruyacağına inanılıyormuş. Günümüzde katedralin böyle bir isimle anılmasının nedenini bu hikâyede aramak mümkün.
Belarus yakın tarihinde Nazilerle bedeli epey ağır mücadelelere girişmiş bir ülke. Bu nedenle ülkedeki pek çok anıtta, meydanda, müzede ya da kütüphanede bu savaşlara ve mücadelelere dair izler bulabilirsin. Tematik olarak ülkenin dahil olduğu savaşlara odaklanan Belarus Savaş ve Tarih Müzesi, bu konuda beklentileri tam anlamıyla karşılıyor. Minsk’te bulunan müzede toplamda 142 bine yakın savaş materyali sergileniyor.
Özellikle 2. Dünya Savaşı’nı çok sayıda görsel ve işitsel materyallerle yansıtmaya çalışan müze, rehberler eşliğinde de gezilebiliyor. Ayrıca müzenin hemen arka bölümünde dinlenip bir şeyler yudumlayacağın keyifli bir park bulunuyor. Belarus Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 1943 yılında kurma kararı aldığı müzede toplamda 24 ayrı salon bulunuyor. Burada balmumu heykellerinden askeri üniformalara, toplama kamplarından getirilen eşyalardan hava araçlarına kadar çok sayıda materyali yakından inceleme şansı bulabilirsin.
Kişi başı 8 BYN
Açık olduğu saatler
Pazartesi hariç 10.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Minsk şehir merkezindeki Losycki Parkı ve Malikânesi’nin yapımı, 1800’lü yıllara kadar uzanıyor. Hem kendine özgü doğası hem de uzun yürüyüş alanları ile dikkat çeken Losycki Parkı, 100 hektarlık bir alana yayılıyor. Bu parkın hemen ortasında yer alan malikanede ise yüzlerce bitki türüne rastlayabilirsin.
Park başlangıçta dönemin dükü için özel bir sığınak olarak tasarlanmış. Nitekim parkın hemen güney ucunda “19. Yüzyıl Dük Hayatı Müzesi” isimli küçük bir müze bulunuyor. Dinlenmek ve doğal alanda yürümek açısından enfes bir yer olan Losycki Parkı’nda meşe ve çam ağaçları ağırlıkta.
Ailelerin en çok ziyaret ettiği yerlerden biri olan Minsk Hayvanat Bahçesi, tam olarak Svisloch Nehri’nin yanında konumlanıyor. Hayvanat bahçesini ziyaret ettiğinde toplamda 185 hayvan türü ile karşılaşma şansı bulabilirsin. Alan çok geniş olduğu için hayvanlar doğal alanlarına görece yakın bir ortamda yaşamlarını sürdürüyor. Exotarium ya da Dinopark gibi özel konseptlerin yer aldığı bölümleri özellikle gezmeni öneriyoruz. Bazı hayvanları okşamana ya da beslemene izin veriliyor.
Belarus’un en çok ziyaret edilen göllerinden olan Braslav Gölleri, “Belarus’un Mavi Kolyesi” şeklinde tanımlıyor. Burada yer alan 30 pitoresk göl, oldukça etkileyici bir görsel yaratıyor. Göller ve çevresindeki alanlar; dinlenmek, yürüyüş yapmak, fotoğraf çekmek, tekne gezileri düzenlemek ve balık tutmak için elverişli koşullar sunuyor. Turistik değeri artmaya başlayan Braslav Gölleri’nin çevresinde çok sayıda pansiyon ve kır evi seçeneği bulunuyor.
Vitebsk içinde yer alan Polotsk Aziz Sofya Katedrali, ülkenin en eski kilisesi olarak biliniyor. 11’inci yüzyıldan kalma olan bu katedral, Dvina ile Polota isimli nehirlerin birleşim alanında bulunuyor. Yapıldığı ilk zamanda katedralin kubbe sayısı beş olsa da sonradan beşe düşürülmüş.
Tarihi boyunca farklı nedenlerden dolayı yeniden yapılmak zorunda kalan Polotsk Aziz Sofya Katedrali’nin son olarak 1700’lü yıllarda inşa edildiği biliniyor. Günümüzdeki formunda Barok mimari tarzının izlerine rastlamak mümkün. Christoph Glaubitz’in imzasıyla tasarlanan katedral, bugün aynı zamanda müze ve konser salonu olarak da kullanılıyor.
Yüksekliği 32 metre civarında olan Eski Su Kulesi Binası, Belarus ziyaretinde uğramaktan keyif alabileceğin bir diğer mekân. 8 metre çapındaki binada ufak da olsa bir müze bulunuyor. Hem Doğa ve Ekoloji Müzesi adını taşıyan bu müzeyi hem de ilginç mimariye sahip olan bu binayı yerinde dolaşma şansı bulabilirsin. Müzede binin üzerinde nesneye yer veriliyor. Ziyaretçiler merdivenleri çıktıkça farklı materyalleri görmeye devam ediyor.
Eski Su Kulesi Binası’nın etrafında farklı balıkların yer aldığı bir gölet mevcut. Göletin çevresinde çeşitli heykeller ve çiçekler de bulunuyor. Toplamda 4 ayrı katı olan Eski Su Kulesi Binası’nın her katında farklı bir temaya odaklanmış sergiler mevcut. Örneğin ilk kat, Belarus Evimiz isimli bir sergi için ayrılmış. İkinci kattaki serginin genel adı ise Medeniyetin Mirası.
Minsk’in kuzeyinde yer alan Kurapaty Çiftliği, trajik bir geçmişe sahip. Çiftliğin olduğu alanda 1930’lı yıllarda toplu infazların gerçekleşiyor. Bu infazlarda toplada 200 bine yakın kişinin katledildiği düşünülüyor. Bir anlamda siyasi baskı kurbanlarının mezar alanı olarak tanımlanan Kurapaty Çiftliği, dönemin gerçekleri ile yüzleşmek adına etkileyici bir yer. 2018 yılında bu alana dikilen anıt, Kurapaty Çiftliği’ne olan ziyaretleri daha da artırıyor. Anıtın üzerinde yazan bilgiler 4 ayrı dile çevrilmiş.
Geçmişteki adı Vilenskaya olan Sovetskaya Caddesi, Grodno’nun en popüler ve işlek caddelerinden biri durumunda. Sadece yayalara açık olması sayesinde güvenli ve rahat bir ortama sahip olan caddede çok sayıda alışveriş mekanı, kafe ve restoran bulunuyor. Aynı ada sahip meydanın ucundan başlayıp Ozheshko Caddesi’ne dek uzanan bu işlek cadde, Grodno’yu hızlı bir şekilde keşfetmek adına iyi bir başlangıç alanı.
Grodno’nun kültürel yaşamını ve eğlence dünyasını önemli ölçüde yansıtan Sovetskaya Caddesi, 500 metre uzunluğuna sahip. Heykellerin ve gaz lambalarının sıralandığı caddede tarihi sinema salonlarını ve dokusunu korumuş sinagogları inceleyebilirsin.
Sırada Belarus’ta ziyaret ederken bir nebze zorlanabileceğin bir yer var. İsmi kulağa oldukça ürkütücü gelen Trostenets Ölüm Kampı, 2.Dünya Savaşı’nın soğuk yüzünü tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Oluşturulduğu dönemde Belarus topraklarındaki en büyük Nazi kampı olarak geçen Trostenets Ölüm Kampı, Minsk şehrin güneydoğusunda yer alıyor. Kimi mezarların uzunluğu 50 metreyi bulabiliyor. Trostenets Ölüm Kampı’nda 206 bin insanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 2015 senesinde burada açılan “Hatıra Kapısı”, daha önce oluşturulan anıtın bir devamı niteliğinde.
Yahudi bir ressam olarak ünlenen Marc Chagall’ın doğduğu ev, günümüzde bir müzeye dönüştürülmüş. Ünlü ressam hayatının belli bir bölümünü Belarus’un Vitebsk isimli şehrinde yer alan bu evde geçirmiş. Tren istasyonuna yürüme mesafesindeki Marc Chagall Evi Müzesi, hem sanatçının kişisel eşyalarına hem de eserlerine ev sahipliği yapıyor.
Kent içinde yine Marc Chagall’ın adını taşıyan farklı bir müze daha var. O müzede genel olarak diğer sanatçıların eserleri ağırlıkta. Burada ise büyük oranda Marc Chagall’in eserleri ve kişiliği öne çıkıyor. Müzeye geldiğinde yaklaşık 400 civarında karakalem çalışmasına tanıklık edebilirsin.
Ücretsiz
Açık olduğu saatler
Her gün 11.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Belarus, göl ve nehirler açısından zengin seçeneklere sahip bir yer. Ülkenin önemli göllerinden biri olan Naraç Gölü, Minsk sınırlarında yer alıyor. Aynı zamanda Belarus’un en büyük gölü olma özelliğine sahip olan bu yer, 79.2 kilometrekarelik bir alana sahip.
Naraç Nehri tarafından taşınan sular sayesinde beslenen gölün tespit edilen en derin kısmı 25 metreyi geçiyor. Çevresindeki çam ormanlarının etkisiyle popüler bir turizm alanına da dönüşen Naraç Gölü, şehrin kuzey tarafında konumlanıyor.
Başkentteki Svislac Nehri’nin hemen komşusu olan Janki Kupaly Park, hem bölge halkının hem de turistlerin favori yerleri arasında. Pek çok ağaç türünü bünyesinde barındırmasından dolayı oldukça huzurlu bir ortam sunan Janki Kupaly Park, 1962 senesinde açılışını yapar. Parka adını veren kişi, ülkenin en önemli şairleri arasında olan Janka Kupaly’dir. Park içinde aynı zamanda efsane şairin bir de anıtı bulunuyor.
Anıt üzerinde Kupaly’e dair önemli bilgiler ziyaretçilerle paylaşılıyor. Aynı alanda şairin adını taşıyan küçük de bir müze bulunuyor. Parkın açılışından 10 sene sonra bu müzenin kapsamlı bir restorasyondan geçirildiği görülüyor. Bu arada Janka Kupala Park’ta özellikle Venok Çeşmesi adı verilen nokta her daim ilgi görüyor. Çeşmenin etrafında yer alan heykelleri inceleyebilir, yeşil alanlarda dinlenebilir ya da park içindeki özel bisiklet yolunda bir süre bisiklet sürebilirsin.
Tam adı “Maksim Gorky Central Children’s Park” şeklinde olan Gorky Parkı, 1805 senesinden bu yana Minsk’in sembol yerlerinden biri olmayı sürdürüyor. Tahmin edileceği üzere ismini dünyaca ünlü yazar Maksim Gorky’den almış olan park, özellikle bahar ve yaz dönemlerinde adeta dolu taşıyor.
Dönemin valisi Korneev’in girişimleri ile inşa edilen Gorky Parkı; büyük süs havuzları, oyun noktaları, özel kayak merkezi ve yeşil alanlarıyla sosyal bir yer. Özel bir kış bahçesi de bulunan parkın merkezinde, buraya adını veren Gorky’nin bir anıtını görebilirsin. Zafer Meydanı’na yürüme mesafesindeki parkın kayak pistinde amatör buz hokeyi müsabakaları düzenleniyor.
Seyahat ederken hayatını kolaylaştıran adımları seviyorsan hızlı geçiş nedir yazımıza mutlaka göz atmalısın!