İnsanlık tarihine ışık tutmuş ya da ender bulunan doğal güzellikleriyle dünyada farklılık yaratan yerler, UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınıyor. Ülkemizden bugüne kadar tam 21 yer listeye dahil oldu. Tescilli dünya harikası bu yerlere göz atarak seyahat programını yapmaya ne dersin? Hadi gel kültürel miraslarımızı keşfetmeye başla!
İstanbul, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan ve bu medeniyetlerin izlerini günümüze kadar taşıyan, listenin en başında olan şehir olarak karşımıza çıkıyor. Doğu ile Batı'nın buluşma noktası olarak stratejik bir konumda yer alan İstanbul, tarihsel, kültürel ve mimari açıdan zengin bir mirasa sahip. Bu özellikleriyle İstanbul, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde geniş bir yer kaplıyor.
Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olan şehir, ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti oluyor. Ayasofya, 6. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından inşa edilmiş olup zaman içinde kilise, cami ve müze olarak kullanıldı. Sultanahmet Camii ise Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olup şehrin siluetine eşsiz bir güzellik katıyor. Ayasofya Camii, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii ve Kapalıçarşı gibi tarihî ve mimari açıdan önemli yapılar, İstanbul'u benzersiz kılan unsurlar olup 1985 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alıyor.
Göreme Milli Parkı ve Kapadokya, Nevşehir ilinde bulunan eşsiz bir coğrafyaya sahip. Bölgenin belki de en çarpıcı özelliği, doğal oluşumlarının yanı sıra insan eliyle şekillendirilmiş benzersiz kaya oyma yerleşimleri. Bölge aynı zamanda tarih öncesi dönemden itibaren farklı medeniyetlerin yerleşim yeri olduğu için bu medeniyetlerinde bıraktığı izler günümüze kadar geliyor.
Bölge, Kapadokya'nın benzersiz coğrafyası, yumuşak tüf kayalarının rüzgar ve erozyon etkisiyle oluşturduğu peri bacaları, vadiler, konik tepecikler ve yer altı şehirleriyle ünlü. Bu doğal oluşumlar, bölgeyi adeta bir açık hava müzesine çeviriyor. Göreme Milli Parkı içinde yer alan peri bacaları ve kaya oyma kiliseler, tarih boyunca farklı dönemlerde Hristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olarak da kabul edildi. Bölgedeki kaya oyma kiliseleri, freskleri ve yer altı şehirleri, mimari ve sanatsal açıdan da büyük öneme sahip. 1985 yılında listeye dahil olan Kapadokya, sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyanın ortak kültür mirası olarak kabul edilmekte ve ziyaretçilere tarih ve doğanın muazzam bir birlikteliğini sunmakta.
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, 13. yüzyılın ortalarında inşa ediliyor. Yapı, Anadolu Selçuklu mimarisinin en özgün örneklerinden biri olup, dönemin kültür ve sanatının muazzam bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Camii, kendine özgü planı, taş işçiliği ve süslemeleriyle dikkat çekerken, özellikle camiinin portalındaki taş oyma detaylar, mimari ustalığın bir göstergesi. Ayrıca, camideki ahşap işçiliği, dönemin sanatının yüksek seviyesini ortaya koyuyor.
Divriği Ulu Camii'nin yanında yer alan Darüşşifası ise döneminde tıp ve sağlık hizmetlerinin sunulduğu bir hastane olarak kullanıldığı biliniyor. Bu yapı, hem tıp tarihine ışık tutan bir sağlık kompleksi hem de mimari açıdan dikkate değer bir eser olarak ön plana çıkıyor. Türkiye'nin UNESCO listesindeki bu değerli miras 1985’ten beri listede yer alıyor.
Hitit İmparatorluğu'nun başkenti olarak tarihe damga vuran Hattuşa, M.Ö. 17. ve 12. yüzyıllar arasında Anadolu'nun merkezi olmuş Hititlere başkentlik yapmış bir yer. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almasının ana nedenlerinden biri, Hitit medeniyetinin en önemli ve kalıcı merkezlerinden biri olarak kabul edilmesi.
Hattuşa'nın mimari zenginlikleri, o dönemin bilgi ve teknolojisinin bir yansıması. Kent, muazzam surlarla çevrili olup, ana giriş kapısı üzerindeki taş oyma süslemeler dikkat çekerken, büyük tapınaklar, saraylar, depo alanları ve özel konutlardan oluşan karmaşık bir yapıya sahip olduğu biliniyor. Hitit mimarisinin özgün örnekleri, Hattuşa'da günümüze kadar korunarak ulaşıyor. Ziyaretçilere, Anadolu'nun antik geçmişine dair benzersiz bir pencere açan Hattuşa, Hattuşa 1986 yılında listeye dahil edildi.
Eşsiz bir gün batımı ve doğumunu izleyebileceğin muhteşem manzaraya sahip olan Nemrut Dağı her yıl milyonlarca turiste ev sahipliği yapıyor. Nemrut Dağı, Kommagene Krallığı'nın M.Ö. 1. yüzyılda hüküm süren kralı I. Antiochus'un emriyle inşa edilmiş büyüleyici bir anıt kompleksiyle adını duyuruyor. Dağın zirvesinde, devasa heykellerle çevrili bir sunak ve tapınak kompleksi yer alır.
UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen Nemrut Dağı, sadece mimari ve sanatsal açıdan değil, aynı zamanda tarih öncesi dönemin kültürü, dini inançları ve siyasi yapısını anlamak açısından da büyük öneme sahip. Bu antik anıt kompleksi, ziyaretçilere Anadolu'nun zengin tarihini ve kültürünü keşfetme fırsatı sunarken 1987 yılından beri Dünya Mirası Listesi ile tescillenmiş durumda.
Türkiye'nin batısında bulunan ve en önemli tarihi ve turistik alanlara ev sahipliği yapan Muğla, aynı zamanda dünya mirası iki antik şehre de sahip. Xanthos, Likya'nın en önemli kentlerinden biri olarak öne çıkıyor. M.Ö. 4. yüzyılda Persler tarafından işgal edilen Xanthos, halkının kahramanca direnişi ve sonrasında gerçekleşen trajik olaylarla ünlü. Bu direniş, Likya'nın bağımsızlık mücadelesini simgeler. Xanthos, antik tiyatrosu, kaya mezarları ve agora gibi kalıntılarıyla ziyaretçilere antik Likya medeniyetinin atmosferini yaşatıyor. UNESCO'nun bu antik kenti Dünya Mirası Listesi'ne dahil etmesi, Xanthos'un tarihi ve kültürel önemini vurguluyor.
Xanthos'un kutsal alanlarından biri olan Letoon, Likya bölgesindeki dini ve kültürel önemiyle biliniyor. M.Ö. 2. yüzyıldan kalma tapınakları, tiyatrosu ve agora gibi yapıları içinde barındırıyor. Ayrıca, Letoon, antik dünyanın önemli dini festivallerinden biri olan Letoia Festivali'ne ev sahipliği yaptı. 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak kabul edilmesi, Letoon'un Likya kültürünün önemli bir merkezi olduğunu ve dini ritüellerin yanı sıra kültürel etkinliklere de ev sahipliği yaptığını gösteriyor.
Antik Roma dönemine ait Hierapolis, Pamukkale kasabasının üzerinde yükselirken, şehrin, termal su kaynakları ve şifalı sularıyla ünlü olduğu biliniyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmesi, Hierapolis'in antik dönemin sağlık, kültür ve mimari açıdan önemli bir merkezi olduğunu vurgular. Hierapolis, tarih severlere ve arkeologlara antik Roma İmparatorluğu'nun izlerini keşfetme fırsatı sunuyor.
Hierapolis'in yanında yer alan Pamukkale, termal su kaynaklarından oluşan beyaz traverten teraslarıyla ünlü. Doğanın yarattığı bu eşsiz güzellik, antik kenti tamamlayarak ziyaretçilere benzersiz bir deneyim sunuyor. Pamukkale, suyunun mineralleri sayesinde birçok sağlık yararı taşır ve yıllardır termal turizmin en çok tercih edilen yerleri arasında bulunuyor. Bu iki yer de 1988 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Osmanlı dönemi mimarisinin en iyi örneklerinden biri olan Safranbolu, eşsiz mimarisi ve kültürel zenginlikleri ile büyüleyici bir destinasyon olarak öne çıkıyor. Karabük iline bağlı bu şehir, Anadolu'nun geçmişini koruyan ve günümüze taşıyan bir açık hava müzesini andırıyor. Safranbolu'nun listeye katılmasındaki en büyük neden Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait tarihi ve mimari dokusunu büyük ölçüde muhafaza etmiş olması.
Safranbolu kendine özgü evleri, camileri, hamamları, köprüleri ve diğer yapıları ile geçmişin izlerini günümüze taşırken, Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik ve kültürel merkezi olarak tarih sahnesinde yer alıyor. Geçmişin izlerini günümüze taşıyan Safranbolu 1994 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edildi.
Troya Antik Kenti, tarihin en eski uygarlıklarının yaşadığı Anadolu topraklarında bugüne dek hüküm sürmüş en ilgi çekici ve efsanevi yerlerin başında geliyor. Bölge, Antik Yunan mitolojisinin en ünlü hikayelerinden biri olan Truva Savaşı'na ev sahipliği yapmasıyla da biliniyor. M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahip olan bölge, birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Troya Antik Kenti'nin UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alması hem mitolojik hikayelerin hem de tarihi gerçekliğin bu eşsiz yerde birleştiği ve korunduğu anlamına geliyor. Bu antik kent, tarih severleri, arkeologları ve mitoloji meraklılarını kendine çekerek Türkiye'nin zengin kültürel mirasına ışık tutmaya devam ediyor. Troya Antik Kenti 1998 yılında listeye alındı.
Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras kalan ve her biri sanat eseri olarak adlandırılan birçok yapıya imza atan Mimar Sinan'ın 'ustalık eserim' dediği Selimiye Camii sadece Edirne'nin değil, dünyanın da en güzel camilerinden birisi. Selimiye Camii estetik ve mühendislik harikası olarak adlandırılırken cami, dört minaresi, muazzam kubbesi ve zarif süslemeleriyle dikkat çeker.
Selimiye Camii'de bulunan külliye, medrese, kütüphane, hastane, imarethane, hamam ve dükkanlar gibi çeşitli binaları içerir. Yapı, Osmanlı toplumunda sadece ibadet değil, aynı zamanda eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerin bir araya geldiği bir merkez olarak hizmet vermiş. Selimiye Külliyesi, Osmanlı'nın dini ve sosyal hayatına dair benzersiz bir pencere sunarken cami 2011 yılından bu yana da UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde bulunuyor.
Dünyanın ilk yerleşimlerinden olan Çatalhöyük M.Ö. 7500-5700 yıllarına tarihlenen bir Neolitik yerleşim yeri olup, günümüzden yaklaşık 9,000 yıl önceye kadar uzanıyor. 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen Çatalhöyük, sadece Anadolu'nun değil, aynı zamanda dünya tarihindeki Neolitik döneme ait en iyi korunmuş yerleşimlerden biri olma özelliğini vurgular. Bu antik kent, insanlığın tarımı keşfetmesi ve yerleşik hayata geçişi gibi önemli dönemlere ait arkeolojik kanıtlar sunarak tarih öncesi dönemin anlaşılmasına önemli bir katkı sağlıyor.
Osmanlı'nın ilk başkentlerinden birisi olan Bursa ve Cumalıkızık Köyü, 2014 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alındı. Osmanlı'nın ilk dönemlerine ait mimari özellikleri, geleneksel Türk evleri ve sokağa açılan avlularıyla Cumalıkızık, zaman içinde korunarak günümüze kadar gelmeyi başardı.
UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak kabul edilen Cumalıkızık Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk dönemlerine ait tarihî, kültürel ve mimari değerlerini muhafaza etmesini ve gelecek nesillere aktarması açısından önemli olduğu biliniyor. Köy, sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda dünya tarihindeki önemli bir dönemin izlerini taşıyan özel bir bölge olarak kabul ediliyor.
Antik tiyatrosu, kütüphanesi ve muazzam tapınaklarıyla Bergama, Helenistik dönemin izlerini günümüze taşıyor. Bergama ilçesi yakınlarında bulunan Pergamon Antik Kenti'nin tarihi milattan önce 4. yüzyıla kadar uzanıyor. Türkiye'nin ilk arkeoloji müzesinin de bulunduğu antik kentte bulunan önemli kalıntılar Avrupa'nın başta Berlin olmak üzere farklı bölgelerinde sergileniyor. Az sayıda sütun ve şehir meyanından oluşan kent ve çevresini görmek için en uygun zaman ilkbahar ve yaz ayları.
Tarihî Diyarbakır Surları, M.Ö. 4. yüzyıldan kalma tarihi eserler arasında yer alıyor. 9 binden yıldan eskiye dayandığı tahmin edilen surların uzunluğu 5.8 kilometreyi buluyor. Orta Çağ’ın büyük surları arasında yer alan Diyarbakır Surları, kent içindeki tarihi dokuyu koruyarak zaman içinde birçok medeniyetin etkileşimine tanıklık ettiği biliniyor. Kentte görülmesi gereken yerler arasında ilk sıralarda gösterilen surların bir diğer özelliği ise dünyada bu kadar eski ve iyi korunmuş surlar arasında Çin Seddi'nden sonra ilk sıralarda gelmesi. Hevsel Bahçeleri ise Diyarbakır Surlarına yakın bir konumda, Dicle Nehri kıyısında bulunan verimli arazilerden oluşuyor.
Efes, antik Roma İmparatorluğu'nun önemli bir liman şehri olup M.Ö. 10. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürerek antik dünyanın en önemli kültür ve ticaret merkezlerinden biri olarak biliniyor. Artemis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi, Büyük Tiyatro gibi görkemli yapılarıyla ünlü olan Efes, antik dünyanın mimari ve mühendislik ustalığını sergileyen eşsiz örnekler olarak karşımıza çıkıyor.
Efes Antik Kenti 2015 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alındı.Geçmiş çağlarda 14 binden fazla kitaba ev sahipliği yapan kütüphanesine ait sütunlar ve kalıntılar günümüzde aslına uygun olarak onarılarak ayağa kaldırılmış. Kütüphane önünde fotoğraf çektirmek Efes'e gelen birçok turist tarafından ilk yapılan şeylerden birisi. Efes ve çevresinde Meryem Ana Evi, Artemis Tapınağı ve Yedi Uyurlar gibi diğer tarihi yerleri de görebilirsin.
Ani, Orta Çağ boyunca önemli bir ticaret ve kültür merkezi olarak Anadolu'nun zenginliğine katkıda bulundu. Ermenistan Krallığı döneminde başlayan bu tarihi serüven, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde devam etti. Ani, tarihi boyunca farklı medeniyetlerin etkisi altında kaldığı için şehir, mimari eserleri ve sanat eserleriyle ünlü. Ani Harabeleri, 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edildi. Bu unvan, Ani'nin sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda dünya tarihindeki çok kültürlü mirasın önemli bir parçası olduğunu vurgular.
Aphrodisias, adını antik Yunan mitolojisinin aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite'den alır. Bu antik kent, M.Ö. 5. yüzyılda başlayan Helenistik dönemden Roma İmparatorluğu'nun sonlarına kadar olan süreçte büyük bir kutsal alan olarak varlığını sürdürdü. Aphrodisias, özellikle Afrodit kültüne adanmış tapınakları ve anıtsal yapıları ile ünlü olduğu biliniyor. Aphrodisias, antik dünyanın en önemli heykeltıraşlık merkezlerinden biri olarak kabul edilir. Kent, özellikle Roma İmparatorluğu döneminde heykeltıraşlık okulu ile adını duyurdu. Aphrodisias, antik kentin mimari zenginlikleri ile de dikkat çekerken, Antik stadyumu, 30 bin kişilik tiyatrosu, tapınakları ve agora gibi yapılarıyla Aphrodisias, antik kent yaşamının izlerini günümüze taşır. Bu yapılar, antik Roma İmparatorluğu'nun zirvesindeki mimari ihtişamın birer yansıma olarak bilinir. Geçmişin izlerini taşıyan Aphrodisias Antik Kenti, 2017 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alındı.
Göbeklitepe, 1995 yılında yılında yapılan kazılar sonucunda keşfedildi. Bu antik yerleşim, M.Ö. 9600–9500 yıllarına tarihlenen kalıntılarıyla bilinir ve dünyanın bilinen en eski tapınak yapısı olarak kabul edilir. Burada yapılan kazılarda ortaya çıkan devasa taş sütunlar, hayvan figürleri ve geometrik desenler, dönemin insanlarının bilinçli bir şekilde inşa ettiği büyüleyici bir tapınak alanını gözler önüne serer.
Göbeklitepe'nin en çarpıcı özelliği, o dönemdeki insanların bu alanda gerçekleştirdikleri dini ve ritüel etkinlikleri simgeliyor olması. Sütunların üzerindeki hayvan figürleri ve kabartmalar, dönemin inanç sistemini yansıtan birer sanat eseri olarak karşımıza çıkıyor. Göbeklitepe'nin bu dini yapıları, insanların toplu ritüeller düzenleme kapasitesine ve ortak bir inanç sistemine sahip olduklarını gösterir. Göbeklitepe, 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edildi. Bu unvan, Göbeklitepe'nin sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda insanlık tarihinin anıtsal bir başlangıç noktası olduğunu vurgular.
Arslantepe Höyüğü, M.Ö. 4000 yıla kadar uzanan bir tarihî geçmişe sahip. Bu antik höyüğün kazıları, birçok farklı medeniyetin izlerini ortaya çıkarttı. Günümüzde Battalgazi adıyla bilinen Eski Malatya’da konumlanan Arslantepe, Fırat Nehri’nin batısında bulunduğu için verimli topraklara sahip. Tarım potansiyelinin yüksek olması ve nehir taşkınlarından korunabileceği bir yapının varlığı nedeniyle Hitit, Roma ve Bizans gibi imparatorluklara da ev sahipliği yapmış bir bölge. Arslantepe’de bulunan milattan önce 5000’li yıllardan Demir Çağı’na kadar gelen kalıntılar günümüze kadar korunarak ulaşmayı başarmış.
Arslantepe Höyüğü'ndeki kazılar, arkeologlara ve tarihçilere Anadolu'nun tarihi derinliklerini anlama fırsatı sunuyor. Çeşitli dönemlere ait tapınaklar, saray kalıntıları, mozaikler, seramikler ve diğer arkeolojik buluntular, bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısına dair önemli bilgiler sağlar. 2014 yılında geçici listeye alınan Arslantepe Höyüğü, 2021’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kalıcı olarak alındı.
Gordion, Frigya Krallığı'nın başkenti olarak M.Ö. 9. yüzyılda kuruldu. Gordion, kendi döneminde stratejik bir konumda bulunması, zengin ticaret yollarına hakim olması ve etkileyici mimarisi ile büyük bir öneme sahipti. Antik çağlardan günümüze kadar sürekli olarak yerleşim görmüş olan Gordion, zengin tarihi geçmişiyle biliniyor.
Gordion Antik Kenti, zengin arkeolojik kalıntılarıyla dikkat çekiyor. Saray kalıntıları, tapınaklar, mezarlar ve savunma duvarları, Gordion'un tarihî geçmişini günümüze taşıyan unsurlar olarak biliniyor. Ayrıca, Frigya'nın geleneksel mimarisini ve yaşam tarzını anlamak için önemli bilgiler sunan bu kalıntılar, arkeologlar ve tarih meraklıları için büyüleyici bir açık hava müzesi niteliğinde. Ankara’nın 80 kilometre batısında yer alan Gordion Antik Kenti, 2023’ün eylül ayında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edildi.
Listeye son olarak dahil edilen ve 2023 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne katılan Anadolu camileri seri bir miras alanı.13. yüzyılın sonlarından 14. yüzyılın ortalarına kadar farklı illerde inşa edilen bu camiler mimari özellikleri ile öne çıkıyor. 5 cami bugün UNESCO listesinde yer alıyor. Düz ahşap tavanları ve ahşap sütunları ile farklılaşan camiler arasında Afyon Ulu Camii (Afyon), Sivrihisar Ulu Camii (Eskişehir), Ahi Şerefettin Camii (Ankara), Eşrefoğlu Camii (Konya) ve Mahmut Bey Camii (Kastamonu) yer alıyor. Camiler ayrıca ahşap işçiliğinin de nadide bir örneği.
Türkiye'yi baştan başa gezmek istersen ülkedeki en güzel yerleri Türkiye'de gezilecek yerler yazımızda bulabilirsin.