Sahip oldukları mesleklerin yanı sıra gezmeyi kendilerine yaşam felsefesi yapmış insanlar var. Bilim adamlarından, sporculara, sanatçılara kadar pek çok kişi, gezmeyi önemli bir eğlence ve dinlenme aracı olarak görüyor. Bunlar arasında ünlü isimler de var. Gezginler Kulübü de gezmeyi kendilerine hobi etmiş insanlar için kurulmuş bir dernek. Derneğin Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural ile keyifli bir seyahat söyleşisi yaptık. İTÜ Maden Fakültesi Başkanı Prof. Orhan Kural aynı zamanda televizyoncu, radyo programcısı ve kitap yazıyor ama gezmekten hiç vazgeçmiyor. Bakın, gezmeyi ve seyahat etme kültürünü nasıl tanımlıyor. Az parayla gezmenin tüyolarını veriyor.
İlkokul 3. sınıftayken anneme 'Bu yaşa geldim hala Avrupa'yı görmedim' diyormuşum. Seyahat benim için hep tutkuydu. Çocukluk yıllarımda bile her yeri merak ederdim. Örneğin o zamanlar İstanbul'da Gültepe diye bir semt kuruluyordu, yeni otobüs seferi koymuşlardı, otobüse bindim gittim. Gençlerin meraklı olmamalarına şaşırıyorum. Bütün gün aptalca futbol maçı seyrediyorlar, Ivana Sert'in kıyafet programlarını seyrediyor. Yola çıkmayan bir insan problem çözmeyi ilerletemez, lisan öğrenemez, çevreyi doğayı anlayamaz. Yola çıkmayan insan, ömrü boyunca başarısız kalır. Türkiye'de isim yapmışsam, bazı şeyleri başlatmışsam, bu benim gezmemdendir. Yeni Zelanda'da, Avusturalya'da. Kanada'da üniversite öğrencileri bir yıl okulunu dondurup yola çıkıyor, orada kaybettikleri zamanı dünya görüşünü attırarak telafi ediyorlar. Ve daha başarılı oluyorlar. Türkiye Gezginler Derneği, 16 yıl önce bu amaçla kuruldu. Osmanlı gitmiş ama araştırmamış, Osmanlı ilk diplomatını Paris'e atamış, adam şaşırmış 'Suçum ne' demiş. Sadece vergi almak için seferler yapmışız, kültürlerini merak etmemişiz.
En çok kızdığım şey, seyahat etmek için zengin olmak gerekmiyor. İstanbul'dan Tebriz'e otobüs ya da uçak ileti 30 dolar, Üsküp'e 20 euro. Sigara içinler 5 günde o parayı ödüyor. Önce yola çıkma hevesi lazım. Sağlıklı olmak, uygun iklimde gitmek önemli. Para faktörü ancak dördüncü sırada yer alır. Para yüzünden yola çıkmamayı kabul etmiyorum. Kendi başıma da çok ucuza gidiyorum. Örneğin yeni bilet aldım Ukrayna'ya 40 Euro'ya. Booking'den ucuz bir pansiyon ayarlıyorum. Gezmeyenlerin bir günde İstanbul'da harcadığı paraya eşit. Lüks lokantaya gitmiyorum, peynir ekmek muz alıyorum, karnımı doyuruyorum farklı bir coğrafyada uyanmak yetiyor. Müzelere bile eskisi kadar gitmiyorum özelliği olmadıkça internetten her türlü bilgiyi alıyorum. Onun yerine sokakta olmak, arka sokakları gezmek, önemli insanlarla konuşmak, kahvede köyde yaşamın içinde olmak, beni daha çok ilgilendiriyor. İstanbul'da turistik yerleri gezmek yeterli değil. Benim evimde kalan yabancı bir turist, 'Esenler'e götürün beni' dedi. Merak etmiş çok güzel fotoğraflar çekmiş. Öbür türlü turist oluyorsunuz ama sokakta yaşarsanız gezgin olursunuz. Gezginler Kulübü'ne sadece turistik yerler için gidip gelenleri kabul etmiyoruz, şu otele gidin şu pastayı yiyin, diyen insanlar bize lazım değil, hakiki gezginler lazım. Turist ile gezgin arasında fark var. Turist tatil köyüne gider, yemeğinin yarısını tabağında bırakır, günde 20 bin kişi açlıktan ölür umurumda değil der. Kertenkele gibi güneşte yatar bütün gün, vücuduna sürdüğü güneş yağlarıyla denizi kirletir, kaplumbağaların yaşam alanını kirletir, akşamda diskoya gider. Bunlar bizden uzak dursunlar. Bize en ufak detaydan zevk alan gezginci lazım.
54 Afrika ülkesine gittim. Sadece Paris, Londra ve New York değil. Hakiki gezgin her yere gider. Salzburg'da da mutlu olurum, Sharm el Şeyh'te de. Ya da Libya ve Ermenistan'da da mutlu olurum. Halklar birbirine düşman değil, politikacılar düşman. Savaşlar silah tüccarlarına yarar, insanlar ormanlar çocuklar kaybeder, halklar birbirini tanırsa savaşmaz. Ermenistan ile bir daha savaştıramazsınız, bilmediğinden korkar insan, bildiğiyle dost olur. Her gezimden en az 40 kişiyi Türkiye'ye çekiyorum. Oralarda halk ile bütünleşirim. İnsanlarla dost olurum, evine davet ederler, neyi seyrediyorlar, evleri nasıl merak ederim? Otelde olmakla olmuyor. Böylelikle kendimi yenilerim. Bazen bir olay oluyor tekrar sizi hayata bağlıyor.
İngilizce, Almanca ve İtalyanca
Kullanıyorum çok faydasını görüyorum, tek başıma ya da arkadaşımla gidersem internetten çok iyi uygun fiyata bilet buluyorsunuz. Örneğin yakın zamanda Brüksel, Ukrayna ve Polonya'ya uygun fiyatlı bilet aldım.
Çantamda fotoğraf makinem ve kitabım olur, gitmeden mutlaka o ülke hakkında araştırma yaparım. Gezi kitapları literatürüm var. Ülke bazında muhakkak onları yanıma alırım, uçakta da okurum not alırım. Seyahat sitelerinin yazılarının çıkışını alıyorum. Hava durumuna bakarım, gezi kitabımı alırım, nazar boncuğu alırım. Hediyeler kapıyı açıyor, ilgileniyorlar, tanıyorlar falan. 80 ülkenin basınında yer aldım basınla ilgi kurarım. Fazla kıyafet taşımam.
17 yıl önce 80 günde devri alem fikri Londra Gezginler Kulübü'nde başlıyor. Coşkun Aral niye bizde böyle bir dernek yok diye sordu. 'Yapalım' dedim bina araştırdık. Sultanahmet'teki binayı o zaman aldım, bir yıl binaya giremedim, beton yığınıydı içinde tinerciler vardı. Mimar Ahmet Ektem başkanlığında özel ders vererek binayı yaptım, üyeler oldu. Ve bugün dünyanın en iyisi olduk. Bugüne kadar 15 ülkeden benzer kulüplerden ziyaretçiler geldi, hepsi aynı fikirdeler, 'Biz 1930'lar da kurulduk ne sizin kadar üyemiz var, ne de faaliyet yapıyoruz' diyorlar. Bazen haftaya iki 3 faaliyet kurduğumuz oluyor. 300 üyemiz var, en az 10 ülke görmeyen üye olamıyor.
Banka memuru olamazdım. Maden mühendisliği de gezgincilikte birbiriyle bağlantılı. Ama gezginciliğim daha ağır basmıştır. İstanbul'da bile gezgin olunur. Alışveriş merkezleri tüketim mabedi, aman gitmeyin. Kapansınlar oralarda yeterli oksijen vermiyorlar. Sadece %18 oranında oksijen veriliyor. Bu da insanı aptallaştırıyor, alışverişe yönlendiriyor, elektromanyetik dalgalar var radyoaktif dalgalar var. Bırakın AVM'leri parklara bahçelere çıkın.
Form dolduruyorsunuz, fotoğraf istiyoruz bir defalık 250 TL aidat, her yıl 150 TL aidat ödeniyor. Bazı toplantılarımız açık ancak özel yerlere girişler üyeler için düzenleniyor. Armada Otel'de ayda bir çarşamba günleri toplantı yapıyoruz. Mart ayında normal toplantı ünlüler geliyor. Nisan'da ülke gezisi yapıyoruz. Kenya var. Mayıs'ta il gezisi var. Haziran'da üyeler anlatıyor.
Mardin, Amasya, Kapadokya
1-Butan Krallığı: Sigara yasak, satılması yasak. Avcılık yasak. 5.000'den fazla turisti kabul etmiyor, fazla turist ucuz turist, gelmesin diyorlar. Günde 150 dolar veriyor turist, otelini bile devlet karşılıyor. Halk mutlu mu mutlu, yemyeşil ülke, bütün evler süslü, kendinizi 150 yıl öncesinde bir şehirde yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Çevreye zarar vermesin diye eski araba yasak, 4 yıldan aşağı taşıt kullanılmıyor. Tarımla turizmle ve elektrik satarak ülke ekonomisini sürdürüyor.
2-Venezuela: Venezuela'da hocalık yaptım, insanlarını seviyorum. İnsanlar sıcak kanlı, herkes her yerde şarkı söylüyor dans ediyorlar. 2 hafta ders verdim. Başkent Karakas problemli, diğer yerler güzel. Kadınları güzel mi güzel, halk neşeli, renkli. Taksi duraklarında bile müzik çalıyor.
3-Vanuatu: Avusturya'nın altında bir adalar topluluğu. Burası dünyanın en mutlu ülkesi. Bir süre kaldım. 5 tane hanım kafalarına yemek koymuşlar yürüyorlar köyde hepimiz aile gibiyiz çocuklarımıza yemek götürüyoruz her fırsatta tören yaparız. Balık bol, meyve bol, aç kalmıyoruz paraya niye ihtiyacımız olsun. Zengin değil ama mutlu bir ülke. Harika bir denizi var.
Türkiye paranın doların yeşilini, doğanın yeşiline tercih etti. İstanbul gibi hazinesi var. Kayak var, doğa var, yeşillik var ama çok şeyimizi kaybettik ve kaybetmeye de devam ediyoruz. İstanbul direniyor, çocuklarımız, torunlarımız bizim mezarımızı taşlayacak. Antalya'nın en güzel koylarına aptalca oteller yaptık, avcılığı destekledik, hayvanları kaybettik. Turist sayısını arttırmak marifet değil kaliteli turist getirmek önemli.
İyi bir gezgin yola çıkmak için yola çıkmalı. Değişik amaçlarla yola çıkıyorlar, futbolculardan nefret ederim memleketi sömürüyorlar, uyutma sistemi. Alışveriş gezilerini sevmiyorum gezmek için gezeni istiyorum.
Tamamen aptalca buluyorum salakça buluyorum.