Terk edilmiş şehirler, vahşi doğa, insan eliyle yapılmış kayalar, tapınaklar ve daha birçok keşfedilmemiş cevher dünyanın birçok ülkesinde gezginleri bekliyor. Alışılmışın dışında seyahat deneyimi vadeden bu yerler çoğu insan tarafından henüz ziyaret edilmiş değil. Öyle ki dünyada sadece %2’lik bir kesim belki de daha önce adını bile duymadığımız bu yerleri ziyaret etti. Hazırsan dünyanın en sıra dışı, en kendine has, en keşfedilmemiş o yerlerini gezmeye başlayalım.
Belki de şimdiye kadar buraları ziyaret eden %2’lik dilime sen de dahil olursun.
Hindistan’ın keşfedilmemiş turizm değerlerinden biri olan Madhya Pradesh egzotik gezginlerin gitmesi gereken özel bir yer. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan arkeolojik alanlara sahip Madhya Pradesh’te tarih öncesi tapınaklar ve saraylar yer alıyor. Hindu heykellerinin, vahşi doğayı deneyimleyebileceğin ulusal parkların, nakış gibi işlenmiş mimari öğelerin kendine hayran bıraktığı Madhya Pradesh, doğu kültürünü yakından tanıyabileceğin farklı bir destinasyon. Hindistan’ın en eski uygarlıklarına uzanan tarihi ve kültürel bu rotayı şimdiye kadar çok az sayıda gezgin ziyaret etti.
Karakum Çölü'nün ortasında, Derveze kasabasının yakınlarında bulunan Cehennem Kapısı, bir gaz krateri olması sebebiyle dünyanın farklı yerlerinden gezginlerin ilgi odağı olsa da burayı şimdiye kadar çok az insan ziyaret etti. Bölgede yer alan Derveze gaz kraterinin özelliği hiç sönmemesi. Bunun sebebi birçok nedene bağlı olsa da yapılan sondaj çalışması sırasında oluşan göçüğün gaz yayılımına sebep olduğu kanısı ağırlık kazanıyor. 2013 yılında National Geographic'in Kanadalı kâşifi George Kourounis’in çukura giren ilk kişi olması ile adını daha da duyuran Cehennem Kapısı, Türkmenistan’ın az sayıda turist çekmesi nedeniyle yeteri kadar ziyaret edilememiş. Ülkede bu yönde çalışmaların aktif olarak yürütüldüğünü de belirtelim.
Bu çukur senin de ilgini çektiyse tek ihtiyacın bir Aşkabat uçak bileti alarak yola çıkmak.
Bölgenin en ünlü kayaya oyulmuş yekpare kilisesine sahip Lalibela, arkeoloji ve mimari meraklıların mutlaka görmesi gereken bir yer. Etiyopya'nın antik çağ, orta çağ ve orta çağ sonrası uygarlığını temsil eden Lalibela, Hristiyanlar için Etiyopya'nın en kutsal şehirlerinden biri ve bir hac merkezi olma özelliğini de taşıyor. Ruhani bir destinasyon olan Lalibela beyaz cübbeli hacıların dualarıyla mistik bir seyahat deneyimi yaşatıyor. Kral Lalibela, 12. yüzyılda Etiyopya'da Kudüs'ü yaratmak istiyor ve bölgenin inşasına başlıyor. Nakuta La'ab, Asheton Maryam manastırı gibi özel noktalara, Hudad Lodg yürüyüşü gibi deneyimlere ev sahipliği yapan Lalibela, keşfedilmeyi bekliyor.
İtalya için Pompei neyse Cezayir için Timgad o diyebiliriz. Cezayir’in güneyindeki Batna şehrinde yer alan bu Roma antik kenti 1765’te İngiliz arkeolog James Bruce tarafından keşfedilmiş. Afrika’nın en büyük antik kenti olan ve ‘Çölün Kapısı’ olarak adlandırılan Timgad, İmparator Trajan tarafından milattan sonra 100 yılında inşa ettirilmiş. UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Timgad, Roma dönemi hayatını bugüne taşıyor. Timgad’da yer alan müzede bölgeden çıkarılan 86 mozaik sergileniyor.
600 milyon yıllık tarihiyle jeopark konumundaki bu doğa harikası dünyanın az keşfedilen destinasyonları arasında yer alıyor. Mauritius'un en ikonik cazibe merkezlerinden biri olan Chamarel'deki 7 Renk Ülkesi, hem doğa hem de fotoğraf meraklılarının ilgisini çeken nitelikte. Yedi farklı rengi bir arada ahenk ile sunan Chamarel, bir tabloyu andırıyor. Şelaleleri, kumulları, park ve ormanları ile görülmeye değer. Ülke aynı zamanda lüks otelleriyle de öne çıkıyor.